- Şub, 27, 2016
- Ekonomi
- Nurullah Öztürk
Türkiye’de son dönem açıklanan ekonomik rakamlar ile politikacıların söylemleri büyük bir paralellik arz ediyor.
Politikacılar konuşmadıkları ve TV’de görünmediklerinde kendilerini yok sayarken ekonomi de kâğıt üstünde gerçekleri öyle görüyor. Konuşarak ve kâğıt üstünde tüm sorunları çözdüğünü zanneden bir yönetim anlayışı hâkim bu topraklarda.
TÜİK, kısa süre önce açıkladığı mutluluk endeksinde, Türkiye’yi dünyanın en mutlu ve müreffeh ülkesi ilan etmesine ramak kalmıştı. Mutsuz ve umutsuz insanlar diyarında mutluluktan ölüyormuşuz da haberimiz yok. Bu dönem tüketici güven endeksi gibi, düşüşte olan ne kadar parametre varsa kolundan tutularak yukarı çekildi ve revize edildi.
Merkez Bankası devletin yüzde 20’leri aşan elektrik, su, doğalgaz, tekel gibi temel ihtiyaç maddelerine yaptığı zammı atlayarak, çarşı pazardaki yüzde 30’ları aşan fiyat artışlarını görmezden gelerek, en önemlisi kur artışlarının birim fiyatlara aynen yansıdığını bile bile; kışın yazlık ürünlerin, yazın kışlık ürünlerin fiyatları üzerinden yaptığı enflasyon ölçümleriyle rakamları tek hane sınırında tutmayı başardı.
Devlet, realitesi çirkin gözüken birçok ölçüm ve araştırma sonucunu sihirli dokunuş ve makyajla güzelleştirerek kamuoyunun önüne sundu. Ancak acı gerçek ve ekonominin ateşi kısa sürede bu makyajı akıttı.
Türkiye, müsebbibi bizzat iktidar olan bir büyük ekonomik ve sosyal krize doğru hızla yol almaktadır. Dünya gerçekleri herkesi birbiriyle iyi geçinmeye zorunlu kılmaktadır. İktidar, günahları örtmek amacıyla yaptığı gayri ahlakî ve akıl dışı işlerine her gün bir büyük günah daha ekleyerek ilerliyor. Kendi çıkarı için yaptığı her hamle, ülkenin kara tablosuna bir çentik daha atılmasına sebep oluyor.
Perakende ve ticaretin en büyük hikâyesi lokasyondur. Türkiye, ticaretin bu altın avantajına sahip bir lokasyonda konumlanmış bir ülkeyken, ihracat yapabileceği, ticaretini geliştirebileceği, yakın ve uzak tüm pazarları ile kavgaya tutuşarak, ekonomisini batırmak için yapılması gereken tüm işlemleri tamamlamış bulunmaktadır.
BÜYÜK FIRSATLAR HARCANDI
AKP iktidarına global konjonktür, ülkeyi düzlüğe çıkarabilecek iki büyük fırsat sundu:
İlkinde 11 Eylül saldırılarından sonra yeni vatan arayan Körfez sermayesi ve likidite bolluğunun sağladığı büyüme ve yatırım fırsatlarını heba etti.
Refahı ülke geneline yaymak yerine özelleştirmeyi tercih etti, bu şansı sadece kendisi için fırsata dönüştürerek ülkeyi büyük fırsattan mahrum etti.
İkincisinde; dış ticaret açığının yarıdan çok büyük bir kısmını (yüzde 65-80 arası) oluşturan doğalgaz ve petrol fiyatlarında yaşanan büyük düşüşü (120 dolardan 30 dolar) cari açık sorununu minimize etmede kullanmak yerine sessiz sedasızca yapılan elektrik ve doğalgaz özelleştirmelerine kurban vererek kendisi için ranta çevirmeyi yeğledi.
Global dünyanın Türkiye’ye 2003-2007 yılları arasında altın tepsi ile sunduğu likidite bolluğu da, 2011-2016 yıllarında petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüşün sağladığı büyük fırsat da makro planda ülkenin çıkarlarına kullanılmak yerine, mikro planda iktidarın yakın çevresine sunuldu. Buradan elde edilen rant ile de yeni seçim zaferlerinin altyapısı sağlama alındı. Ülke insanı yoksullaşmakla kalmadı aynı zamanda yoksulluğu ranta dönüştürüldü. Ama bunu kimse onlara söylemedi çünkü bunu onlara söyleyecek medya ya satın alındı veya susturuldu.
En sonunda bir büyük boşlukta bozuldu büyü…
Ekonomide acı tablo
Bizzat pazarın içinden aldığım bilgilerle ekonomik durumu özetleyeyim ve sonra rakamları bu gerçekler ışığında tekrar yorumlayalım:
Anadolu’da esnaf kan ağlarken doğuda kepenk indiriyor. Gerçek işsizlik doğuda yüzde 50, batıda yüzde 20.
Akdeniz, Ege ve tüm Türkiye’de turizm ve ticaret can çekişiyor, sadece Rus turistler değil, ülkenin güvenlik açığı ve can güvenliği nedeniyle tüm turistler elini ayağını çekti.
Antalya’da yüzlerce otel satılık, gıda toptancıları ve önemli dağıtıcılar beyaz bayrak sallıyor, bankalar yeni kredi vermekten imtina ediyor, mevcut kredilerin geri ödenmesine yoğunlaşmış durumda.
Sadece yabancı değil yerli sermaye de ülkeden kaçış planı yapıyor, asgari ücretin ek yükü ve bozulan işler nedeniyle işsizlik ordusuna her gün yeni bireyler ilave oluyor.
Emekli de çalışan da ay sonunu getiremiyor. İhracat düzenli olarak azalıyor, kredi ve kart borçluları ödemelerini yapamıyor.
Devlet, açıklarını vergi üzerine vergi, ceza üstüne ceza yazarak kapatmaya çalışıyor. Nasıl oluyorsa oluyor; güzel raporlar ile ekonomi iyi ve iyi yönetiliyor…
İktidar için gidişat kendi yakın çevresinin ekonomisine göre anlam ve değer kazandığı için geri kalan kısım önemsenmiyor.
Kâğıt üstünde olan kâğıt üstünde kalıyor ve ülke ekonomi ve sosyolojisinin krizde olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Çatışma, savaş, kargaşa ve kaos, ekonomik ve sosyal krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor; ne yazık ki devlet aklı bu gerçeği göremiyor…