- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Vicdan, insanlığın ve insan olmanın ortak noktası…
Vicdan insanlık çatısının direği…
İnsanı vicdandan, vicdanı insandan ayrı düşünemezsiniz…
Eğer ayırırsanız, insanlık ölür, insan ölür…
İnsanı ‘eşref-i mahlûkat’ yapan özelliklerin toplamıdır vicdan…
Bireysel, ulusal ve küresel vicdan diyoruz; insandan vicdanı çıkarttığımızda damarlardan kanın, ağaçlardan suyun çekilmesi gibi, kuru, kupkuru başka bir şeyle yüzleşiyoruz.
Bu ülke, bu toplum vicdanı o kadar yara aldı ki, o kadar ihanete uğradı ki, en yakınlarının, en çok güvendiklerinin açtığı vicdan yaraları iyileşmedi yıllarca…
Şimdi bir kez daha vicdan sınavına giriyor bazıları…
Bu ülkede futbolun damarlarında uyuşturucu gibi dolaşan ‘Şike’nin varlığı ilgili ilgisiz herkes tarafından bilinen bir gerçek…
Bu gerçek karşısında kahir ekseriyetin ‘dilsiz şeytan’laştığı da bir gerçek…
Bu ülkede sadece futbolda değil, yaşamın her alanında, her ânında işlerin ‘şike’ ile döndüğü de bir gerçek…
Türk futbolunun son on yılına damga vuran Aziz Yıldırım’ın iş yapış biçimi herkes tarafından, hatta Fenerbahçe fanatikleri tarafından bilinmesine rağmen, hakkında çok ciddi suçlamalar varken, adeta şampiyonluğun oluş biçimi önemli değil, bizatihi kendisidir diyen bir anlayış her tarafı sarıp sarmalamışken…
Hukukta cezaların caydırıcı olma özelliğine sık sık atıfta bulunulurken, Meclis çatısı altında anayasa gibi hayati bir konu başta olmak üzere hiçbir konuda mutabakat sağlayamayan milletvekillerine sormak istiyorum; bu mudur sizin adalet ve vicdanınız?
Sn. Bülent Arınç, Sn. Beşir Atalay, biz sizin duruşunuzu sevdik, hep takdir ettik, Partinin vicdanı olarak gördük ve sevdik “Meclis yapboz tahtası değil, yeni çıkmış bir kanun, daha uygulanmadan değiştirilemez” dediğinizde, İşte toplumun vicdanı demiştik.
Şimdi ne değişti de susuyorsunuz?
Ülkenin geri bırakılmışlığının tarihinde, yolsuzluk, ihanet, rüşvet adamsendecilik ve adam kayırmacılık ve ne kadar ‘adamsızlık’ varsa, Türk futbolunun geri bırakılmışlığının altında da aynı nedenler yatmaktadır. Bunlarla mücadele edeceğinizi söyleyen sizler, sözünüzden mi döndünüz, yoruldunuz mu, yoksa biz halüsinasyon mu görüyorduk?
Yeni tasarı ile adeta şike yapmamak ve şikecileri adalet önüne çıkartmak ayıp, aptallık haline getiriliyor. Bu tasarı bu şekliyle Meclis’ten geçerse, bundan sonra kimse kirli işlerin temizlenmesi ile uğraşmaz. Çünkü uğraşmaya değmez.
Dünyanın yaşadığı bütün gelişim hamlelerini ıskalayan, maalesef sizin zamanınızda da pek fazla bir şeyin değişmediği bu güzel ülke, daha ne kadar zaman kaybedecek?
Kralın buyruğu ile kararlar alınan, vicdan terazisini tutanların taciz edildiği, vicdan terazisinin kırıldığı.. içinde adaletin olmadığı koca koca saraylar yapıldı…
İsmi Bochum Savcılığı’nın şike soruşturmasında geçen, takımının Fenerbahçe ile oynadıkları maçta, oyuncularının kendi aralarında yaptıkları konuşmada “Bize bir tek, yatın demedikleri kaldı” diyen takımın sorumlusu ‘hükümet komiseri’ kişi, Türk futbolunun iki numaralı yöneticisi, antrenörü de Türk futbol takımının teknik direktörü yapılıyorsa, yasa değişse ne olur , değişmese ne olur…
Türk futboluna adalet, rekabet gelecek, topluma ve insanlığa hak, hukuk, demokrasi ve adalet hâkim olacak, ’ehliyet ve emniyet ilkeleri’ kaim olacak diye sevinmiştik…
Her şey boş bir hayalden ibaretmiş…
Sn. Kılıçdaroğlu, Sn. Bahçeli ve diğerleri, Allah aşkına bu toplumun ‘temiz toplum’ olması için çaba gösterdiğini söyleyen her vicdan sahibi, her kim ve neysen, neredeysen çık ortaya…
Toplumun vicdanı kanıyor, vicdan çatısının direği sallanıyor…
Bir üniversite öğrencisi olarak yakından gözlemlediğim Özallı yılların yükseliş ve çöküş manzaralarını bugün gibi hatırlıyorum.
Ülkeyi kurtarma vaadi ile iktidar olanlar, “bu iş o kadar da kolay değilmiş, biz de kendimizi ve yedi sülalemizi kurtaralım o zaman” anlayışına döndüklerinde ve “mutlak hâkim ve güç benim” dedikleri andan itibaren geri dönüş yolculuğunu başlatmış oldular.
O gün bugündür geriye doğru olan yolculukları dönüşü olmayacak bir şekilde devam ediyor…