- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Bugün futbola ve spora dair ne bir şey konuşmak, ne de bir şey yazmak istiyorum.
Siyaset, spor, ekonomi, medya başta olmak üzere her konuda yıllardır konuşuluyor ve yazılıyor.
Ne değişti ve değişecek diye baktığımızda, karamsar olmasam da umutlu olduğumu söylemem de mümkün değil…
Umutlu olmayı gerektiren nedenlere göre, karamsarlık yaratan nedenler o kadar fazla ki…
Aldırma, böyle gelmiş böyle gider diyemiyoruz, “aldırırım, hakkı tutar kaldırırım” diyen vicdan sahibi herkesin vicdanı ve yüreği yaralı ve buruk…
Milletlerin gelişim düzeyinin en önemli iki göstergesi: “adalet ve özgürlük” düzeyi her geçen gün daha da düşüyor.
İnanç ve geleneğe bağlı olduğunu iddia edenler Hz. Peygamber’in “İşi ehline veriniz” ilkesi ve emrini, “işi akraba ve eş dosta veriniz” şekline dönüştürdüler.
Bu ve buna benzer duygu ve düşünceler, benim gibi sıradan insanların bugüne ve yarına dair umut ve hedeflerini tarumar etmeye yetmez mi?
Şunu tüm kalbim ve samimiyetimle söylüyorum ki; ülkenin en karanlık ve bedbaht günleri olan “28 Şubat Günleri”nde nasıl bir ruh hâli ve sıkıntısı içerisindeysem, şu an da aynısını hissediyor ve yaşıyorum.
O günlerde, ruhsal olarak kuşatılmışlık duygusunun en üst limitlerinde yaşasak da, kimse iş güç konusunda ekmeğimizle oynamaya cesaret edememişti.
Böyle bir niyet olsa bile, işi bilmek ve performans, bunun önünde engel olabiliyordu. Bu dönem, bunların hiçbirinin önemli olmadığını, akraba ve taallukattan değilseniz, gözünüzün yaşına da, performans ve işi bilmenize de bakılmadığını bizzat yaşayarak öğrenmiş biri olarak söylüyorum bunları…
Ne performans, ne işi bilmek, ne de “ehliyet ve emniyet”, illa eş dost, illa…
Her şey futbol değil…
Ancak ülkede her şey futbol yönetimi gibi…
Bugün futbol konuşmak istemediğimi söylemiştim… Çünkü biz o maçı çoktan kaybetmiştik zaten…
Ben size bugün muhafazakâr medYalan’ın neden başarısız olduğunu, neden sürekli zarar ettiğini ve neden bu kadar küstahlaştığını, başarılı olmak için ne yapması gerektiğinden bahsedebilirdim.
Ülke ekonomisinde yalancı baharın son bulmakta olduğundan, cari açık, özelleştirme, yabancı sermaye ve ekonomide bizi bekleyen risk ve tehlikelerden bahsedebilirdim…
Spordaki düşüşün nedenleri üzerine ciddi analiz ve çıkış yolları hakkında öneriler sunabilirdim…
Ben size, perakende sektöründe yerli oyuncuların neden birer birer oyundan düştüğünden ve böyle giderse sektörün yabancıların hegemonyasına geçeceğinden ve bunun nasıl bir yüksek risk taşıdığından bahsedebilirdim…
Alternatifsiz olduğunu düşünmenin, aşırı güven ve kibrin çöküşten önceki son durak olduğundan bahsedebilirdim.
Ben size, bilmediğiniz ama bildiğinizde, “bu kadarı da olmaz” diyeceğiniz birçok gerçekten bahsedebilirdim.
Burada yazmadığım yazmayı düşündüğüm birçok konudan bahsedebilirdim.
Bugün bunların hiçbirinden bahsetmek istemiyorum.
“Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor
Böylesine hazırlıklı değilim daha.
Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum
Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda” diyen şair durumu ne kadar da güzel özetliyor aslında.