- Nis, 27, 2016
- Ekonomi
- Nurullah Öztürk
17 Ağustos depremi sonrası iki binli yılların başında yaşanan büyük ekonomik buhran ve eş zamanlı olarak temel hak ve özgürlüklerde yaşanan kısıtlamalar büyük bir değişim ve dönüşüm için yeterli gerekçelerdi.
3Y; Yasaklar, Yoksulluk ve Yolsuzluklarla mücadele vaadi ilk seçimde AKP’ye tek başına iktidar verdi.
Erdoğan’ın çıkışının temeli; halkın kendisine 3 dönem iktidar şansı vermesi durumunda, teşhis ve tedaviyle geçen ilk iki dönemden sonra, üçüncü iktidar dönemine kadar temel hak ve özgürlükleri temel alan, evrensel demokrasi, müreffeh, adil bir ekonomik düzen ,kardeşlik ve barış vaadi ile dolu bir manifestoya dayanıyordu.
Özgürlük, adil düzen, 3Y ile mücadele ve evrensel Demokrasi vaatlerini yerine getirmesi için halk Erdoğan’a 3 dönem iktidar şansından daha fazlasını verdi.
Başlangıçta Özal’ın dört eğilimi birleştirme projesi aynen devralındı. Sistem kurulup durum kontrol altına alınınca, İstanbul il başkanı ve şu an milletvekili olan A.Babuşçu;’ Buradan sonrasında; müttefiklerimiz olan liberaller, cemaatler ve cemiyetler ile yollarımız burada ayrılıyor, bundan sonrasında yola yeni müttefiklerimiz ile devam edeceğiz’ mealinde bir açıklama ile bir anlamda olacakların haberini vermiş oldu.
İktidarın vaatlerinin özünü oluşturan ve ortadan kaldıracağına söz verdiği 3Y millete 6Y; ”yalancılık, yağmacılık ve yandaşçılık” ilavesiyle iade olurken dış politikanın en önemli vaadi olan ‘Komşularla sıfır sorun politikası’ da iflas etti.
Dış politikadaki sığlık yüzünden bilumum terör örgütleri sadece etrafımızı kuşatmakla kalmadı ülkenin içi dışı güvenliksiz bölge haline geldi. Sıfır sorun politikası sınırsız düşman realitesi karşısında çaresiz düştü.
Öngörüsüzlük ekonomik krizi tetikledi
Dış politik cehalet ve öngörüsüzlük dışarıda kavimler göçünü içeride ekonomik krizi tetikledi. İktidarın yatırım, arsa, medya ve inşaatla olan aşkı ilk zamanlar birçoklarınca millete hizmet aşkı ve gayreti olarak algılandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) döneminde kim varsa en kritik görevlere getirilmesi, hatta makam şoförüne varasıya milletvekili yapılması, milletvekili seçimi tercihlerinde önceliğin aileye yakın olanlara verilmesi milletin gözünden ırak olsa da dikkatli gözlerden kaçmadı.
Yalanlar üzerine
Ülke gerçeğe gözlerini kapayıp gönlünde yatanı gerçek sanan, kulağı duymayıp gözü görmeyen, futbol taraftarlığından daha beter fanatik bir kitleye dönüştürülen toplum sayesinde, bazılarına enayiler cennetinde yaşamanın rahatlığı ve lüksünü sağlandı.
Doymak bilmez bir iştah, çılgın bir heves ve gözü dönmüş bir hırsla, çılgınlarca bir arazi spekülasyonu, mali aşırlıklar, çabucak köşeyi dönme salgını cinnet halini alarak vatan sathına hakim olmakla kalmadı, ülke adeta bu güruhun elinde mahsur kaldı.
Bu noktadan sonrasında ’emanet ve ehliyet ‘ iptal olunca doğal olarak tüm işlerin yönetiminde aptallık, ihmal ve savurganlığın hakim olması kaçınılmazdı, öyle de oldu….
Yolsuzluk kapalı bir network içerisinde yapılan sadece grup içerisindekilerin bildiği bir eylem olduğu düşünüldüğü için herkes rahattı.
Ne zaman ki, yolsuzluk boyut ve kanıtlarıyla kamu oyunun gündemine yansıyınca kızılca kıyamet ondan sonra koptu. Yolsuzluklar yoksulluğun kilometre taşlarını döşemekle kalmaz, yasaların da iğfal edilmesine neden olur. Boyut ne kadar büyükse yoksulluğa giden yol o denli kısa, yasa önünde hesap vermekten kaçınma çabası o denli büyüktür.
Türkiye’de toplumun yarısı tarihinin en büyük yolsuzluğu ile yüzleşmeyi reddedince toplumun tamamının payına düşen yoksulluk ve yasaklar oldu.Yolsuzluğu unutturarak yola devam etme hırsı ve çılgınlığı zulmü, hukuksuzluğu ve haksızlığı arşa değdirdi.
15 yıl sonra, yine yeniden bir kez daha başa döndük dönmesine de lakin kimse de ne mecal ne de can kaldı. İktidarın büyük oyununda yandaş yalanlarıyla yasaklar;yolsuzluk ve yağmalarla yoksulluk zirveye çıktı.
Anladık ki, bütün iş devleti ve milleti ele geçirip milletin kaynaklarını tüketerek zengin olmak çabasından ibaretmiş. Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet zenginlik getirdi getirmesine de, itibar, onur, inanç, ahlak ve ahireti de alıp götürdü….
Ülkenin vakti ve nakti, gençlerin geleceği ve umudu çalındı; biz kaybettik belki ,lakin en büyük kaybeden kazandığını zannedenler oldu.