Dünya Devlerinden Nasıl Ders Çıkarmalı?

Geniş anlamda kişi, kurum ya da toplumun ‘kızıl elma’sı olarak ifade edilen vizyon kavramı dünya ticaretine yön veren dev çokuluslu firmaların ‘lugatinde’ özel bir yer işgal ediyor.

Vizyon… Günümüzün en ‘moda’ kavramlarından biri. Dini kökenli bir sözcük, ama şimdi hayatın bütün alanlarında kullanılabiliyor. Geniş anlamda kişi, kurum ya da toplumun ‘kızıl elma’sı olarak ifade edilen vizyon kavramı dünya ticaretine yön veren dev çokuluslu firmaların ‘lugatinde’ özel bir yer işgal ediyor. Ciroları yüz milyar dolarlarla ifade edilen bu firmaların, kendi stratejilerini de belirleyen, sıkı sıkıya bağlı kaldıkları ‘vizyon’larına bakarak, nasıl çok sattıklarını, ya da insanları nasıl daha çok ‘tüketici’ kıldıklarını anlayabilir, kendi sektörlerimizde nasıl ‘çıkış yolu’ bulabileceğimiz konusunda fikir edinebiliriz.

WALL-MART

Öncelikle dünyanın en büyük firmalarından biri olan ve sadece 9 ülkedeki toplam iki yüz yirmi milyar dolar cirosu ile Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının üzerinde bir ciroya tek başına ulaşmış bulunan Wall-mart’a bakalım:

WALL MART’ın vizyonu kısaca ‘Sıradan insanlara, zenginlerle aynı şeyleri satın alabilme şansını vermek’ olarak özetlenmiştir.

1990 yılında, 2000 yılı itibarıyla 125 milyar dolar ciro yapmayı hedefleyen şirket 2000 yılına geldiğinde, bu hedefin fersah fersah ötesine geçmiştir.

Strateji olarak da, bilinçli gider kontrolü yoluyla “Her gün düşük fiyat” prensibini uygulamış ve müşterilerin alışveriş yapmak için promosyonları beklemek yerine her gün alışveriş etmesini sağlamayı hedeflemiştir.

Sektörün en etkin ve gelişmiş dağıtım sistemine sahip olmak ve her bir mağazada, bulunduğu bölge halkının ihtiyaçlarına uygun ürün çeşitliliğini sağlamak. Gibi temel prensipler kendisini bugün dünyanın bir numaralı şirketi konumuna getirmiştir.

IKEA

Dünyanın en başarılı mobilya ve ev eşyaları firmalarından biri olan IKEA’nın vizyonu “İnsanlar için günlük hayatı daha kolay hale getirmeliyiz. Fiyatlar ve ürün yelpazesi üzerinde yoğunlaşmalıyız. Rekabet gücümüzü sürekli yükseltmek zorundayız’ olarak özetlenmiştir. IKEA, ‘değer’ anlayışını da ‘Farklı kültürlere değer veriyoruz ve değişik ülkelerde farklı çalışma şekilleri olduğunu biliyoruz. Tüm çalışanlara iyi ve adil davranılmalı. Çocuk çalıştırılmasına karşıyız ve ekolojik dengeye karşı sorumluluklarımızın farkındayız’ şeklinde özetlemektedir.

SEARS

KANADA’LI SEARS’ta vizyon;’ Kanada’nın en başarılı perakendecisi olmak, koşulsuz müşteri memnuniyetini sağlamak, çalışanlarımıza gelişme ve sonucunda şirkete katkıda bulunma fırsatları sunmak ve ortaklarımıza yüksek kar payı ödemek ‘olarak belirtilmiştir.

CARREFOUR

Müşteri odaklı kültür oluşturmak. Müşteri hakimdir. Müşterilere kaliteli ürünleri en düşük fiyatlarla sunmak. Müşterilerin yeni beklentilerine duyarlı olmak. Doğal çevreye duyarlı olmak.

Sunulan ürünlerde, konseptlerin yenilenmesinde, mağazaların tanzim ve teşhirinde ve müşterilere sunulan hizmetlerde yenilikçi olmak.

Farklı kültürlerin olduğu ülkelere uyum sağlamak ve çalışanları ortak değerler etrafında bütünleştirmek.

METRO

Metro’nun stratejisi , portföy optimizasyonu, konsept optimizasyonu ve uluslar arası olma yoluyla karlı büyümektir.

Portföy optimizasyonu; temel ticari alanlar, karı düşük alanlardan çıkmak.

Konsept optimizasyonu; her bir işletme birimi, faaliyet gösterdiği pazarda liderliği amaçlar.

Uluslararası olmak; satışların Almanya dışına olan oranını % 50 ye çıkarmak.

SONY

Son olarak ta elektronik devi Sony’de vizyon; teknolojiyi ilerletmenin ve toplum yararına kullanmanın tadına varmak ve o dönemdeki Japon ürünlerinin dünya genelindeki kalitesizlik imajını değiştirmekle tanınır hale gelmektir. (1950’lerin başı.)

Bütün bu örneklerini sunduğumuz dev firmalar farklı ülkelere ama ortak özelliklere sahipler, kendi ülkelerinde birinci, uluslar arası arena da ilk on’un içerisindeler.

Bu firmaların en eskisi yaklaşık 45 yıllık bir maziye sahiptir. Binlerce yıllık tarihi mirasımızla temel problemlerimizi dahi çözüme başka faktörlerin yanında, kavuşturamayışımızı, ‘vizyon’ eksikliğimize de bağlayabiliriz. Ünlü düşünür Philip Kotler, ulusların refahının dört ana faktörün göz önüne alarak sağlanabileceğini belirtiyor:

1. Doğal sermaye: Toprakların ,suyun ,minerallerin, ormanların ve diğer doğal kaynakların değeri.

2. Fiziki sermaye: Makine, inşaat ve kamu varlıklarının değeri.

3. İnsan sermayesi: İnsanların verimlilik düzeyi.

4. Sosyal sermaye: Aile ,topluluk ve birlikte bir toplum oluşturan çeşitli türden organizasyonlar.

‘Bu alanlardan herhangi birini ihmal eden ve mevcut düzeyi yeterince yukarı çekmede başarısız olan bir ulus, kısa dönemli çıkarlar uğruna toplum ve ekonomisinin uzun dönemli sağlığını bozma riskiyle karşı karşıyadır.’

Refahın ana faktörleri dediğimiz 4 faktör, bizim ülkemizde ‘potansiyel’ olarak bulunuyor. Önemli olan, bu potansiyeli harekete geçirmek ve bu malzemelerden ‘helva yapmasını’ öğrenmek.

Tarihe vahşet olarak geçecekler

Bir kısım beşeri düzenlerin insanlığa bela ettiği, milyonlarca canın acımasızca yok edildiği, küresel faşizmin barbarca estirdiği terör ve sinsice sömürgenin planları çizildiği bir dönemi tarih utanarak kaydeder. Her türlü hakları elinde almış bir mazlum milletin dünyaya yeni gözünü açan çocukların tepesine bomba yağdırarak bu barbarca eyleminizi yandaşlarınıza takdirle söz ettirebilirsiniz.

Despotluğunuzu iyimsetebilirsiniz hatta bunun adını özgürlük, demokrasi deyip birkaç kişi kandırabilirsiniz. En çok bunu yapabilirsiniz. Bugün küresel terörün yaptığı da budur. Bundan ibarettir. Gelecek nesliniz tarafından yavrularınız tarafından katil olarak bilinecek, despot bir atanın nesli olduğunu en büyük utanç bilerek belki de bu yaptıklarınız yüzünden sizi lanetleyecek… ey insanlar! unutmayın tarih yaptıklarınızı vahşet olarak, utanç olarak kaydediyor. Yazıyor yazıyor……….. vahşetinizi yazıyor.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarındaki katliamlar sadece Almanya’nın sanat şehri Dreden’de iki saat içinde 130 bin kişi, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehrindeki 103 bin ölü ve bir o kadar da yaralı. Kore’de, Vietnam’da, daha yakınlarda Afganistan ve Irak’takilere benzer bölgesel cinayetlerin düşünülmesi bile acı. Bir batılı generalin iddiasına göre, Bağdat’taki dört gün bombardıman neticesinde üçyüz bin kişi ölmüştü. Sivil, hasta ve yaşlı demeden işlenen bu vahşeti Prof. Cessj, Homolink, iletim araçlarının çirkinliklerini gösterirken diyor ki, Irak’lı askerler ve siviller öldürülürken adeta hamam böcekleri öldürülüyormuş gibi bir bakış açısı sergilendi.

Vahşet kaydediliyor

Bütün bunlar ve benzerlerinin hepsini de zalim despotizme bağlayabilir miyiz?

Samimi fakat zanni sürüklenişlerle, fıtratlarına yabancılaşmış Hümanist edalı toplum bilimcilerin sebep oldukları, görünen ve görünmeyen ızdırapların yaygınlığı daha mı azdır? Bunlar yalnız bünyelerinde taşıdıkları güzel vasıflardan haberdar olmayan kitleleri helake sürüklemiş değil, kendi kendileriyle beraber düşünce tutukluklarına düşmüş ideologlarında mahvetmiştir. Mesela Auguste Comte ve Nietzsahe gibi nice kimseler ideal girdabında cinnet getirerek boğulup kalmışlardır. Sonradan doğruluğu seçen Rene Guenon, “dindışı çevreler” dediği kitlelerin maskeli vahşetlerinin temelinde yatan “beşerin kendini kutsallaştırmasından, bireyin kendini her şeyin ölçüsü sayıp evrene tümüyle, kendi sınırlı ve yetersiz aklının ürünü olan yasalarla hükmetmeye kalkışmasından başka nedir ki? İncil “lanet olsun size kör güdücüler” diyor ve devam ediyor. Bu tür insanlar tavır alışlarını dindışı alanda sürdürdükleri sürece bu durum böyle gidecektir.

Zihniyette nihilist/hiççi, bilim dediklerinde sofist gibi gayri vahiy safsatalara oturan eylemde/aksiyonda vahşet ve çirkin ahlak sergileyen, bir yanda da Hz.İsa adına onun rahim tebliğini çiğneyerek dünyaya hükmetmeye kalkan süperler… Şimdi de başlamışlar. Kitlesel imha silahlarının yayılmasını engellemek yönünde çalışmalardan söz ediyorlar. Unutmayın ey insanlık vasfını taşıyanlar. Tarih vahşeti utanarak kaydetmeye devam ediyor.