- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Kurumların da tıpkı bireyler gibi, iyi ve kötü günleri vardır. İnsanoğlu kendisine bahşedilen vasıfları ile her türlü sorunun üstesinden gelmeyi başarabilir. Önemli olan başarmak için gereken donanım ve iradeye sahip olmaktır. Fakat çoğu kere çözümü çok olay olan problemleri bile içinden çıkılmaz hale bizzat biz kendimiz getiririz. İnsanoğlu külli iradesini kendisi adına yanlış kullandığında kendini mahveder. O kişi bir liderse temsil ettiği, başında bulunduğu kurumun mahvına sebep olur. Ve onun yüzünden koskoca camialar ya da toplumlar acı çekmeye başlar. Bu durumda çözüm yine, o acı çeken toplumun içerisinden çıkar, ya da acı belli bir süre sonra kanıksanarak normalleşir ve çözülme, küçülme veya daha büyük buhran dönemlerine giriş yapılır ki, bu çözümün bir kat daha zorlaştığı safhadır aslında.
Hele de herkes kurum menfaatleri yerine, kişisel hırs, şöhret, para vb. bildik arzularla, kurum geleceğini ikinci hatta son plana atmaya başladılarsa; ölüm değilse bile çöküş ve çözülüş çok yakın demektir. Ölmediyseniz, yaşama şansınız devam ediyordur, ancak geçirdiğiniz travmanın derinliği, yaşayacağınız günlere de damgasını vuracaktır.
BEŞİKTAŞ’IN SEÇİMİ
Aylar önceydi, Beşiktaş sevgisi ve toplum içerisindeki konumları en üst düzeyde olan iki önemli ismi ziyaret etmiştim. Gidişattan memnun değillerdi ve mevcut yönetimle de düzelme umudu görmüyorlardı. Her biri başkanlık potansiyeline sahip kişilerden oluşan bir istişare ve yönetim ekibi oluşturmak için uğraşıyorlardı. Tek liste ve güçlü bir yönetim kurulu ön şartlarıydı. Mevcut yönetimin en etkili kişisine durumu açtıklarında ‘hayır’ cevabı ile karşılaştıklarında, bu düşünce uygulamaya konulmadan rafa kalktı. Çünkü mevcut yönetimin kişisel hesapları vardı ve kişisel tahsilâtları vardı.
Dağları aşan borç stoku, hevesli bazı kişilerin de hevesini kuruttu. Tepki olarak ortaya çıkan bir grup bile mevcut yönetimin uykularını kaçırmaya yetti. Olur, da tepki oyları nedeniyle koltuk altımızdan kayar diye.
Üstü örtülü mesajlarla rakipsiz bir seçim umulurken, grup içerisindeki anlaşmazlık gündemi ve hesapları alt üst etti.
Keşke fırsat varken her şey sil baştan yapılabilse…
Bu ülke ve kurumları kahrolası kişisel hırs ve gözü dönmüşlük yüzünden çok değerini yitirdi. Çok acı çekti ve çekiyor, sınırlı ve görevin niteliklerinden yoksun yönetim ve yöneticiler yüzünden başkaları da bu acıdan nasibini fazlasıyla aldı. Ancak, unutmayalım ki hepimiz seçimlerimizin sonuçlarına katlanmak zorundayız.
Bu seçimler acı da veriyor, mutluluk ta. Bu kez durum farklı ortada seçenekte yok umut da…
İşte bu ahval üzerine başlıyoruz, kaldığımız yerden…