- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Aslına bakarsanız, İsviçre’deki Avrupa Şampiyonası’ndan dönerken bir daha futbol yazısı yazmamayı düşünerek döndüm.
Çünkü bu ülkede ne yazarsanız yazın düşüncenin hiçbir önemi yok. Cahiller ve cahilliğin zirve yaptığı bir ülkede kime ne söylenebilir ki….
Fakat gel gör ki; yine bu ülkede öyle olaylar yaşıyor ya da şahit oluyorsunuz ki, ister istemez bir kısmını içinize atsanız da, bir kısmını da ister istemez dost bildiklerinizle paylaşmak istiyorsunuz. Bazen başkasına yapılan bir haksızlığı kendinize, kendinize yapılanları da başkalarıyla özdeşleştiriyorsunuz.
Bu noktada da ister istemez, sesiniz boşluğa da düşse, duyan olmasa da size ya da başkasına yapılan haksızlığa isyan ediyor, insanlar duymasa da ‘dağa taşa’ haykırmak istiyorsunuz.
ERTUĞRUL SAĞLAM Beşiktaş’a gelmeden bir yıl önce rüyamda Beşiktaş’a geldiğini ve Yıldırım Demirören’in de bana ve basın mensuplarına “camiamızın önemli bir ismini takımın başına getirdik, hepimiz sahip çıkmalıyız’ demişti.
Henüz Ertuğrul Sağlam’la tanışmıyorduk. Sevgili dostum Fatih Doğan ile bir Beşiktaş-Kayseri maçından önce kendisiyle tanışmaya gittim. Bu rüyayı o zaman kendisine de aktarmıştım.
Zaman içinde sancılı da olsa bu rüya gerçek oldu. İyi de oldu. İlk kez Türk bir teknik adam önemli bir takımda iş başı yapmıştı. Hatalarından ders aldığını düşündüğümüz Demirören ve ekibinin, akıllanıp uslanmaya hiç niyetleri bile yoktu. Kamuoyu önünde başka, kapalı kapılar ardında başka konuştular. İki yüzlülük hiçbir dönemde bu kadar zirve yapmamıştı.
Adeta “kıroyum ama para bende” dercesine, asırlık bir müessesenin tüm ahlaki ve kurumsal değerleri hoyratça yerlerinden sökülüp atıldı. Tarumar edildi.
Ertuğrul Sağlam bir kez daha bu ülke kamuoyuna onurla ve gururla yazılmış bir ders verdi. Bu dersi onuru ve gururu olan herkesin anlaması ve iyi okuması lazımdır. Ertuğrul Sağlam bu dersi ilk önce Demirören ve yönetimine vermiştir.
Borcunu 150 milyon dolara yaklaştırdığınız çoktan iflas etmiş bir kurumu daha ne kadar yiyerek, tüketmeye devam edeceksiniz. Ertuğrul Sağlam özenle seçtiği her kelimeyi beyninize balyoz gibi indirirken, başınız ağrıdı mı?
Eminim ki ekran başındaki her vicdan sahibi, yaptığınız ve erdem sahibi bir insana yaşattığınız bu haksızlık nedeniyle bu açıklamaları biraz da buğulu gözlerle seyrederken, sizlerin de kulaklarınızı çok çınlatmıştır. “Her toplum nasıl idare edilmeye layıksa öyle yönetilir” gerçeği zihnimizi döverken, bu camia iyi bir günah işlemiş olmalı ki bunlara müstahak oluyor demekten kendimizi alamıyoruz.
Dün taraftar Ertuğrul Sağlam’ı değil, SİNAN ENGİN’İ istifaya davet etmişti.
Sayenizde Beşiktaşlılık duruşu dediğiniz şeyi Sinan Engin ve ekibiniz layıkıyla temsil eder oldunuz (!)…
Size ve ekibinize hayatta başarılar dilerken, yönetim ve ekibiniz Beşiktaş’ı terk edene kadar ben ve benim gibi bir çok Beşiktaşlı’nın sessiz ama derinden bir protestoya başladığını bilmenizi isterim.
Şampiyonluklar gelip geçici, adamlık bakidir…. Hem bu saatten sonra şampiyonluğunuzu alın başınıza çalın…
Ertuğrul giderken üzülen, gözleri dolan kamuoyunu, şampiyonluk değil, sizin kulübün yakasından düştüğünüz haberini duymak teselli eder ancak…
O günlerde yakın… Beşiktaş taraftarı her yıl o günü “Kurtuluş Bayramı’ olarak kutlar belki de…
Son sözüm de Sağlam’a: gelirken de büyüktün, giderken de.. Tarihe düştüğün not, Türk spor tarihindeki yerini şimdiden aldı bile…
Unutma ! Ne demiş ünlü düşünür, “Bizi öldürmeyen her şey bizi güçlendirir..”