- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Türk futbolu tarihin en ağır sağlık sorunlarıyla karşı karşıya…
Öyle bir hastalığa duçar oldu ki, bağışıklık sistemi; şike, teşvik, bahis, şiddet, rüşvet, yolsuzluk ve buna ilaveten ırkçılık sorunları nedeniyle tam anlamıyla çöktü.
Hastalık bununla da sınırlı değil; iyi yönetilmeyen, hesap sormayan, şeffaflıktan mahrum, konvansiyonel, kurumsal düşünceden uzak, idare etme ve günü kurtarma yaklaşımlı yönetim anlayışı hem hastalıkların nedeni hem de sonucunu oluşturdu.
Bütün dünyada futbol artık profesyonel bir iş olarak ele alınıp, tüm altyapı ve üstyapısıyla bir bütün olarak kurumsallaşması hemen hemen tamamlandı.
Yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık bir finansal değer yaratan bir sektörün başka türlü yönetilmesi de mümkün değil.
Dünyada futbolda kritik başarı faktörlerinin temelini; etkin bir varlık, risk, finans, hedef odaklı performans yönetimi ile ciddi bir kontrol mekanizması ve ilişki yönetimi oluşturmaktadır.
Bunların tamamını kapsayan çok boyutlu modelin özünü de “kurumsal yönetim” oluşturmaktadır.
Avrupa’da bu yapıyı kuran ve durumunu sağlama alan kulüpler başarıyı da garanti altına aldılar aynı zamanda, önümüzde iyi ve kötü anlamda model olabilecek çok sayıda örnek var. Örneğin ülke olarak Almanya, İngiltere, kulüp olarak Dortmund, Barcelona, Arsenal vb…
Yeni anlayışta herkes standartlarını yükseltip, futbol “iş”ini ciddi bir iş olarak algılamakta, sportif üstünlüğün temelini; iktisadi, mali, finansal ve kurumsal yönetim altyapısının sağlamlığında görmektedir.
Dünyada bunlar yaşanırken Türkiye ne yaptı. ?
Yıllardan bu yana UEFA tarafından yapılan uyarılar dikkate alınmadı, yanlış bilgi ve beyanlarla Türkiye ve futbolunun itibarı yerle bir edildi.
Sonuçta uyarıların yerini “tehdit ve yaptırım sopası” aldı.
Türkiye’de futbol hâlâ “nüfuz yaratma ve genişletme” heveskârları ile şişkin egolarını başkalarını kullanarak teselli etmek isteyenlerce rehin edildi.
Peki, Türk futbolunu yönetenler kim?
En baştan başlayalım;
Sporla ilgisi beden eğitimi dersleri ile sınırlı kalmış, devlet imkânlarını kullanarak stat yaptırmanın bir ulufe değil, görev olduğunun farkında olmayan, esas ve esaslı işinin bataklıkta can çekişen futbolu sağlıklı bir yapıya kavuşturmak olduğunu bilmeyen biri…
TFF başkanını siz biliyorsunuz…
Pandora’nın kutusu açıldı …
Eski TFF yönetiminden bir figür çok dikkat çekici, eskilerden sadece onu hatırlarsak gelmişi de geleceği de anlatmış oluruz: Küfürbaz G.G.
Öyle ki, ömür boyu göremeyeceği varlık, statü vb. her şeyi eş durumundan elde etmiş, küfürbaz kimliği, karmaşık ilişkileri açığa çıkmış örnek bir figür. (Bkz. şike tape’leri.)
Ve futbol kulüpleri…
En önemli kulüplerden birinin yönetim merkezi Metris’tir.
Yine başka bir kulüp başkanı, yolsuzluk nedeniyle içeride..
Dünya kurumsallaşma sorununa odaklanmışken, Türkiye merdiven altı yöntemlerle büyüklük inşa etmek isteyenlerin kurbanı olmuştur.
Dün özgürlüğüne kavuşmuş ülkeler kategorisinde, genellikle onların da altında bir yerdir artık Türk futbolunun yeri.
Kendi ülke tv’leri dışında hiçbir ülkenin yayınlamadığı dünya derbileri yeter de artar bile…
Kim tarafından temsil edildiğiniz ve kimler eliyle yönetildiğiniz önemlidir.
Bir ülkede futbol; düzenbaz, yalancı ve ikiyüzlüler tarafından yönetiliyorsa, kategorik olarak statüsü de kendine benzer ülke kategorisi olmak durumundadır.
Herkes kendini aldatma hakkını kullanmakta özgürdür. Bizler bu hakkı sonuna kadar kullandık. Kapasitemizin üstüne bile çıktık…
Şimdi uyanma ve uyanık olma vaktidir…