- Eki, 09, 2013
- Ekonomi, Kitap ve Yayinlar
- Nurullah Öztürk
Ticaretin başlangıç noktası ve Dünyada ilk alış veriş merkezinin kurulduğu topraklar yıllar sonra tekrar eski önemi ve hareketli günlerine dönüş sinyalleri vermeye başladı.
PWC tarafından hazırlanan World 2050 raporunda Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan 7 ülke (E7)nin 2020 yılına kadar ekonomik büyüklük olarak G7’yi geçebileceği öngörülmekte olup G7 ile E7 arasındaki farkın bu yıl %35 azalmasının yanı sıra 2020’de tamamen ortadan kalkacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye ekonomisinin en dinamik ve hareketli sektörü olan perakende bu gelişmeye ciddi katkılar sağlamaktadır.
Perakende sektörü bir ülkede yaşanan olumlu ya da olumsuz ekonomik gelişmelerin en gerçekçi haliyle görülebildiği bir barometre görevini görür.
90’lı yıllardan itibaren zirveye doğru uzanan grafiği ile tüm küresel oyuncuların dikkatini çeken sektörde, 1998 yılı cirosu 23 milyar TL iken, 2003 yılında 128 milyar, 2008 de 329 milyar 2009 da 317 milyar TL lik bir ciro büyüklüğü yakalanmış bulunmaktadır.
GSYH artışına paralel olarak 2013 yılı perakende satışlarının 448 milyar liraya ulaşması beklenmektedir.
Planet retail raporuna göre de 2013 yılı tüketici harcamaları yaklaşık olarak 950 milyar TL’ye ulaşması öngörülmektedir.
CİRO BÜYÜRKEN KARLAR KÜÇÜLÜYOR
İçinde yaşadığımız çağa ekonomik bir tanım gerekirse bu isim “bereketsizlik çağı” olurdu.
Cirolar gelişirken karlar sürekli eriyor, çoğu perakendeci ciro olarak büyürken aşırı rekabet ve pazar şartları gereği pazarı sübvanse ederek adeta ayakta durma mücadelesi vermeye başladı.
Bütün bu olumsuzluklara ilave olarak güçlü sermaye yapısı, daha nitelikli insan kaynağı, sağlam teknolojik alt yapısı ve ekonomik gücün verdiği daha elverişli satın alma şartları elde eden küresel rakipleri ile de baş etmek zorunda kalan ulusal/ yerel tedarikçi ve perakendeciler için hayat bundan sonra daha zor ve çetin geçecektir. Hatta bir çoğunun bu doğal seleksiyondan sağ kurtulma imkanı olmayacaktır.
YEREL ZİNCİRLERİN TEK KURTULUŞ YOLU VAR
Türkiye’de modern anlamda perakende yolculuğu başladığı andan itibaren küresel, ulusal ve yerel zincirlerin seyir defterinin notlarını tuttum.
Bu süreçte dünyadaki yolculuğu da izleme fırsatım oldu. Bu avantajla dün bugün ve yarına dair bilgi ve öngörülerim “duayen ve gurular”dan daha fazla…
Yakında piyasaya çıkacak olan ”SİLAHSIZ KÜRESEL İMPARATORLUK: Ticaret ve Perakende” isimli kitabımda dünya üzerindeki evveliyatı ve ahırını da araştırdım.
Global ekonomik kaos çok uluslu sermayeye yeni mekan ararken soluklandığı duraklardan biri de Türkiye oldu. Türkiye güçlü yabancı sermaye için iyi bir ev sahibi, kendi çocuklarını da onlar karşısında korumasız bırakınca, misafirler ev sahibi, evin çocukları da kendi evlerinin misafiri olmaya başladılar…
Türkiye’de faaliyette bulunan küresel oyuncuların hiç biri kendi mecralarında geçerli olan kuralların Türkiye’de de geçerli olmasını istemediler. Onlar istemediği için de perakende piyasalarının düzenlenmesine ilişkin taslak bugüne kadar 50 kez değişmesine rağmen gündeme alınmayı başaramadı.
Yerel zincirler de kendi sorunlarına uzun süre seyirci kalınca bir çoğu için yaşam şartları gittikçe ağırlaşmaya başladı.
Aslına bakarsanız bugün Türkiye’de yaşanan durumun benzerleri yirmi beş yıl önce AB ülkelerinde de yaşandı. En temel fark, orada sorunlara köklü çözümler üretilerek yola devam edilirken Türkiye’de sorunların kangren olana kadar görmezden gelinmesidir.
TÜRK PERAKENDESİNİN TEK ÇIKIŞ YOLU KALDI
Türkiye’de bugün yaşanan süreç AB ülkelerinde bundan çeyrek asır önce yaşandı. Büyük markaların korkusuz ve küstahça saldırılarına karşı, küçükler çıkış yolu arıyordu.
Çareyi birbirlerine sarılmakta buldular. ..
Yani ”Ortaklığın Gücü”nde …
Türk yerel perakendesi için de model olacak bu organizasyonun yerel markaların iş planının ilk sırasına yazılması kaçınılmaz zorunluluk halini aldı.
Avrupa’da küresel markalara karşı birleşen küçük, bağımsız yerel zincirler kendi aralarında birleşerek hem tedarikçilere hem de küresel markalara karşı var oluş savaşını kazanmışlardı…
Peki nasıl kazandılar?
Güçlerini birleştirip ortaklık yaparak ve kurumsallaşarak…
AB ülkeleri nasıl başardı?
İşte örnek bir model :
EUROPEAN MARKETİNG DİSTRİBUTİON (EMD)
1989 yılında EMD AG’nin temelleri atıldı.Avusturya, Almanya, Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya, ve Hollanda’daki yerel marketlerin çoğu bu organizasyona dahil oldular.
1992 yılında Danimarka, Britanya, ve İrlanda
1995’te Norveç, İsveç
1997’de Fransa’nın güçlü ulusal markası Grubue Leclerc satın alma faaliyetlerini Emd’ye emanet etti.
2001’de Super Gros ( Danimarka ) Tuko Logistcs ( Finlandiya )
2006’da Superunie ( Hollanda )
2008’de de birleşmiş üye olarak Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna’nın oluşturdukları Mercator grubunu bünyesine dahil etti.
2010 yılında Fransız Casino grubu EMD çatısı altına girdi.
AB ülkelerinin çoğu yasal düzenlemelere ilave olarak perakendecilerin kendi aralarındaki işbirliği ile yerel zincirlerini koruma altına almayı başardı.
Böylece AB ülkelerinde kurulan bu ortaklık bir anda yerel zincirleri pazarın hakimi kıldı.
AB’nin perakende cirosunda EMD 126 milyar € cirosu ile birinci sırada yer alırken yine kendisi gibi bir organizasyon olan AMS 114 miyar € ile ikinci,Coopernic 103 milyar € ile üçüncü sırada yer alıyor, dünyanın ikinci büyük perakende zinciri olan Carrefour bu sıralamada 86 milyar ile dördüncü sırada yer alırken, hemen arkasından yine bir satın alma birlikteliği olan Alidis 73 milyarlık cirosu ile arkasındaki Tesco’ya büyük bir fark atıyor.
Peki bu organizasyonlar ne iş yapıyor ?
Yerel zincirler ortaklığı birbirinden bağımsız lokal perakendecilere kaynak sağlamak için ,onlarla birlikte çalışarak Avrupa ölçeğindeki üyelerin toplam hacmi ve gücünü ,yöntem bilgisi ve yenilikleri üyelerinin çıkarları için kullanarak ,üyelerinin fiyat ve kalite rekabet düzeyini geliştirmeyi sağlıyor.
1989 yılından bu yana faaliyette olduğu Almanya pazarında 100 üyesine ait 100.000 mağazası ve 51 milyar € cirosu ile Alman perakende pazarının % 21.8’i EMD’ye ait …
Daha yakın tarihli bir örnek olan Hollanda pazarında 2006 yılından bu yana 14 üye 1660 mağazası ve 9.5 milyar cirosu ile pazardan % 30’luk bir pay almayı başarıyor.
Sistem ve işleyiş hakkında bilgi vermesi için Türkiye Perakendeciler Federasyon Başkanı Selamet Aygün tarafından Türkiye’ye davet edilen EMD CEO ‘su PHİLİPE GRUYTERS 2013 ocak ayının son günlerinde sistemle ilgili TPF yönetimine geniş bir brifing verdi.
Büyük bir aksilik yaşanmazsa nisan ayında düzenlenecek ”2013 yılı yerel zincirler buluşuyor ” organizasyonunun en ilginç iki konuğu Sn. Ali Babacan ve EMD CEO”su Philippe Gruyters olacak gibi gözüküyor . Başkanın davetine olumlu cevap veren iki konukla birlikte global trendeler ve ekonomik gidişatla ilgili çok önemli bir ufuk turu kesin gözüküyor.
Ortaklık kültürü konusunda sabıkalı ve zor şartlar dışında bir araya gelemeyen Türk müteşebbisi için şartların çoktan oluştuğunu hatırlatmayı görev addediyorum.
Henry Ford’da ” Bir araya gelmek bir başlangıç ,beraberliği sürdürmek bir ilerleme, Beraber çalışmak ise başarıdır ! ” sözü ile önemli bir gerçeğe vurgu yaparak ‘başarı için birleşin’ demiştir.