- Mar, 04, 2015
- Spor
- Nurullah Öztürk
Tıpkı geçen yıl olduğu gibi;
Beşiktaşbu sezona da çok iyi başladı, oynadığı futbolla taraflı tarafsız herkesin gönlünü kazandı.
Bu durum geçen yıl Galatasaray, bu yıl Fenerbahçe maçlarına kadar devam etti.
Geçen yıl Beşiktaş’ı taraftarından koparmak, mahrum bırakmak için paralı askerler sahaya sürüldü, ardından zaten çok dar ve kırılgan bir kadroya sahip takım kendini toparlayana kadar iş işten geçti.
Bu yıl operasyonun içeriği aynı fakat şekli değişti; derbi maçından önce takımın en formda oyuncusu Gökhan basit gerekçelerle cezalandırıldı.
Ve aynı maç kaldığı yerden başladı…
FB’nin bulduğu erken gol Beşiktaş’ın oyun planını alt üst etti.
Golden sonra skoru garanti altına almak isteyen rakibi ile olduğu kadar Yıldırım’ın 12. adamı Yıldırım ile de başa çıkmak zorunda kaldı Beşiktaş.
12. adam Yıldırım Beşiktaş’a gösterdiği kartlarda ne kadar cömertse Fenerbahçe’ye karşı o denli cimri davrandı.
Küfürleri duymadı, penaltıyı çalmadı, faulleri görmedi.
Tam bir görev adamı olarak başladığı işi aynı hassasiyet, dikkat ve yüksek bir performansla maçın gözlemcisinden 8.2 not alarak tamamladı!!!
Türkiye’nin statlarında parası ve gücü olanların rakiplerine bu enstrümanlarla üstünlük kurdukları futbol isimli bir tiyatro sergileniyor.
Yıllardır sahalarda ve salonlarda ırzına geçilen adalet dayanamayıp ölmeye yattı.
Seyirci olan biteni geç de olsa anlamaya başlayınca, sahalardan ve ekran başından uzaklaşarak bu oyundan soğudu.
Türkiye liginde geçen hafta oynana tüm maçlardaki seyirci sayısı Bundesliga’da oynanan Bayern- Dortmund maçındaki kadar bile değil.
Zalimliğin de mazlumluğun da bir sınırı vardır, Türkiye’de her alanda bu sınır çoktan aşıldı.
Olimpiyat Stadı’nda eline verilen düdüğü istenen şekilde çalan bir düdüğün sesi ile kazanılan bir maç sizin içinize siniyor mu?
‘Haram helal ver Allah, kulun seçmez yer Allah’ diyorsanız ki diyorsunuz bunun da ayrıca bir faturası olacaktır.
Bu yazıyı yazarken bir taraftan da GS’nin Dortmund karşısındaki çaresizliğini izledim; bu durumun kökenlerine indiğimizde en önemli nedenlerden birinin bazı takımların sahada oynadıklarından daha fazlasını masa başında elde etmeleridir. Aynı başarıyı! Avrupa’da gösterme şansları olmayınca da Edirne’nin dışına çıkan her takım orada sefilleri oynayıp kestirmeden eve dönüyor.
Yaşanan bu durum bizim içimize sinmiyor, vicdanımız haksızlık kime yapılırsa yapılsın el vermiyor.
Beşiktaş taraftarı bir futbolcusu hakemi yanıltmaya yönelik bir hareket yaptığında ya da kendi takımı lehine çalınan haksız bir düdükte ilk tepkiyi kendisi veriyor, tıpkı kendisine yapılan haksızlıklara tepki gösterdiği gibi.
Ancak aynı duyarlılık diğer takım taraftarlarında olmadığı gibi kendi takımının yalanına da yanlışına da siper olarak haksızlık ve adaletsizlik kendisinin lehine rakibinin aleyhine ise sonuna kadar destek veriyor.
Beşiktaş camiası ve taraftarının içine sinmeyen bu durum başkalarının içselleştirdiği ve kabullendiği bir Türkiye gerçeği.
KRİZİ YÖNETİM YÖNETMELİ
Beşiktaş naif bir takım. En küçük bir sendelemede kendini zor toparlıyor.
Takım çok hassas bir denge üzerinde; kenardan gelip sonuca etki edecek bir oyuncusu olmadığı gibi saha içerisinde oyuncuların yerlerinin değişmesi bile sorun yaratıyor.
Geçen yıl şampiyonluk en başta yönetim yanlışları ve saha dışı faktörler nedeniyle kaçtı.
O gün geçerli olan şartlar bugün hâlâ geçerli. Beşiktaş her başarısızlıkta para ve taraftar kaybediyor.
Taraftar iki sezondur sağ bek diye yalvarıyor.
Beşiktaş’ın bundan böyle bilerek bilmeyerek hataya tahammülü yoktur.
Beşiktaş dayanışmanın, direnişin halkın takımıdır.
Sabrı sonsuz değildir, herkes aklını başına alsın, yönetim eğer bu haksızlıkları durdurmakta pasif kalırsa bunun vebali günahından herkes payına düşeni alır.