- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Beşiktaş öyle bir maça çıkıyordu ki, baskılardan baskı beğen, içinde mahalle baskısı bile var. Ama en önemlisi de psikolojik baskıydı. Gerisi hikâye…
Maç başlar başlamaz, her iki takımın denge politikasını güttüğü belli oluyordu. Fakat rakip biraz da yıldırma politikası güdüyordu. Quaresma ise benim göz hapsimdeydi. Elimden gelse Beşiktaş defansına yardım etmeyi isterdim ama adam civa gibi elde tutmak ne mümkün.
Dakikalar ilerledikçe tek baskı vardı, o da Beşiktaş’ın baskısı. Fakat rakip usta bir şekilde kendisini savundu. Hücum etmek için de hiç acele etmedi. Marsilya maçında olduğu gibi, bu maçta da, oyuncu değişiklikleri sakatlıklar dolayısıyla hep zorunlu değişiklikler oldu. Nitekim Bobo da sakatlanarak yerini Nobre’ye bıraktı.
Morinho’nun kurumsallaştırdığı bu takım, keşfettiği ve yetiştirdiği oyuncuları ihraç ederek tam 153 milyon euro para kazanmayı da başarmış bir takım. Ellerinde para edecek epeyce bir malzemeye sahip olduklarını gözlerimizle gördük.
İlk yarı biterken çok güzel bir frikik organizasyonunda Cisse, mermi gibi vurdu. Ancak Porto kalecisi konsantrasyonunu ve elastikiyetini konuşturdu. Bizim ligde her kalecinin seyredeceği zor bir topu çıkardı. Ve ilk yarı ahlar vahlar arasında, ama umutlu bir şekilde bitti.
İkinci yarıda rakip sahada gözüktük ancak oyunun ölü alanlarındaydık. 62. dakikada kaptan saçma sapan bir iş yaptı, az daha golü ikram ediyordu.
İyi futbolculardan oluşan, kötü oynayan ve kötü yönetilen bir takım Beşiktaş. Bu takımın üzerine karabasan gibi çöken bir şey var. Ama ne… Gerçek sorunu bulmak ve çözmek zorunda Beşiktaş camiası. Beşiktaş’ın rakiplerine birisi, bunları yıldırın, korkutun vurun kırın diye talimat mı verdi acaba… Marsilya maçında da Porto maçında da bazı oyuncular resmen dayak yedi.
Takımın gol yollarındaki sıkıntısı, o kadar aşikâr ki, diğer oyuncuların bütün çabasının ürünü olan gol, gelmek bilmiyor. Biteviye sonuçsuz çabalar, ister istemez, oyunun ve oyuncuların motivasyonunu düşürüyor.
Serdar kardeşim; gole sevinmeyebilirsin, ancak forma sana teslim edildiyse çıkıp oynamak zorundasın, sana formayı teslim eden irade almasını da bilir.
Bu kadar gol kaçırıp kaçan üç puana üzülürken, uzatma dakikalarında yediğimiz golle 1 puanı da bulamadık. Bu maçla birlikte Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tur umudu iyica zora girdi, bundan sonraki her maç bir final. Öyle olmalı ve ona göre oynanmalı.