- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Beşiktaş’ta yönetim değiştikten bu yana ön plana çıkan iki konu önceki yönetimden miras kalan finansal sorunlar ve Q7 oldu.
Tüm medya kuruluşlarında mütemadiyen borçlar konuşulunca, camiaya ister istemez olumsuz bir hava hâkim kılındı.
Buna mukabil Beşiktaş taraftarları bu yılı “feda yılı” ilan ettiler. Birkaç arkadaşımızın önderliğinde gelişen bu hareket herkesin kendi imkânları ölçüsünde takıma katkı yapması anlamı taşıyordu.
İlerleyen günlerde bu durumun bazı kesimlerce yanlış anlaşıldığına şahit olduk. Özellikle de yıllardır Beşiktaş’ı çalıştırmak için her fırsatta ortaya çıkan Samet Aybaba “feda yılı”nda yakalamış olduğu bu büyük fırsatı en azından şu âna kadar oynanan derbi maçlarında heba etti.
Her kaybedilen derbi sonrası oldukça rahat ve müdanasız bir şekilde açıklamalar yapması, suç ve suçluyu kendi dışındaki ortam şartlarında araması ve en önemlisi kendisi ve takımdan beklentinin minimize edildiğini düşünerek hareket etmesi camiadaki beklentiyi minimize etmekten çok, kendisinin camia nezdinde itibar erozyonuna uğradığının farkına varmalı.
Beşiktaş ve rakipleri şunu net bir şekilde bilmelidir ki, Beşiktaş fedakârlık kampanyasını ekonomik ve finansal sorunlara kaynak yaratmak amaçlı olarak yapmıştır. Hedeflerde bir fedakârlık kesinlikle sözkonusu değildir. En zor yılında bile Anadolu kulüplerinin çok üstünde bir bütçe ve geçen yılki kadro temeli ile lig mücadelesine devam eden Beşiktaş nasıl olur da hedeflerinden fedakârlık yapabilir.
Bu konunun bilinmesi ve hatırlatılmasında büyük fayda görüyorum.
Projeler ne oldu?
Beşiktaş’ın stat projesi ile denetim raporu gündemdeki yeri ve önemini korumaya devam ediyor. Bu iki konu hakkında tatminkâr bir açıklama, merakları ve söylentileri açıklığa kavuşturacaktır.
Elçiye zeval olmaz diyerek ben de yönetim kuruluna hatırlatmayı borç biliyorum.
Bu iki konuya ilave olarak, Anadolu yakasındaki ÜLKER SPORT ARENA’nın bir benzerinin Beşiktaş’ın AKATLAR kapalı spor kompleksinin olduğu yere yapılması ve buranın en iyi şekilde değerlendirilmesi hem İstanbul’a hem de Beşiktaş’a ayrı bir anlam ve bütünlük katacaktır.
Yabancı çirkefliğine yerli katkısı
Türk futbol piyasasının uluslararası karşılığına baktığımızda KATAR VE DUBAİ gibi tatil beldeleri ile yan yana yazıldığını görmekteyiz.
Şike konusunda Singapur, Afrika, Çin gibi ülkelerle birlikte anılsak da konu çirkeflik, hak ve adalet gaspı olduğunda tüm ligler arasında rakipsiz liderliğimiz devam ediyor.
Dün Fenerbahçeli Meireles bugün Galatasaraylı hayvan taklitçisi Melo, yarın kimbilir kim Türk liginin suratına tükürmeye devam ediyor olacaklar…
Futbolumuzun şike ile ırzına geçilmişti, şimdi de ligimizdeki yabancılar “tükürürüm ben böyle futbola” dercesine hakeme de rakibine de saygısızlıkta sınırları zorlamaya devam ediyorlar.
Madem mezhebiniz bu kadar genişti de Pascal Nouma’nın ne günahı vardı…
Bu süreç zarfında her iki tarafın ahlaksızlık ve saygısızlığa kılıf uydurmaya çalışırken içine düştükleri trajikomik durum Cem Yılmaz için en az iki filmlik malzeme olur.