- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Beşiktaş’ın dünyaca ünlü taraftar grubu Çarşı toplumsal konulara vicdani yaklaşımlar gösteren, acıyı sevinci paylaşan yapısıyla, duyarlılığıyla ve en önemlisi de ‘düzenin yabancılaşması ve yabancılaştırma’ karşısında diklenmeden dik duruşuyla tanınır.
Taraflı tarafsız herkes tarafından sevilir ve takdir edilir.
Herkesin pek de ne olduğunu anlamadan, anlayamadan bir yerlere savrulduğu ‘Gezi olayları’nda Çarşı da gündemin ön sıralarındaydı.
Masumca başlayan eylemleri bir anda kendi oyun sahasına çeviren provokatörlerin ‘Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’ne yönelik saldırıları ve Brezilya’da olduğu gibi Başbakanlık Ofisi’nin kuşatıldığı fotoğrafını dünyaya vermek arzusu karşısında polisin müdahalesi kaçınılmazdı.
Polisin gazlı biberli müdahalesi ile semtte bir anda göz gözü görmez olup kimin kime ve neye karşı olduğu anlaşılıncaya kadar olayların seyrini uzaktan izleyenler körük ve benzini çoktan hazır edip ortalığı ateşe vermişlerdi bile…
Herkesin bir taraf olduğu ve kendi mazgallarından birbirine ateş ettiği bir ortamda olayları anlamaya çalışan, suhuletle ve doğru yorumlayan, fakat bu yorum her iki tarafın da işine gelmeyince tehdit edilen, ‘taraf olmayan bertaraf olur’ diye gözdağı verilenler de bu iki ateşin arasında kaldılar.
Akıl ve vicdanların devre dışı kaldığı günler ve sonrasında kim ve ne olduğuna bakılmaksızın ‘cadı avı’ başlatıldı.
Sade bir spor kulübü taraftarlığının ötesinde Türkiye’nin önemli bir sivil toplum örgütü özelliği taşıyan bu camia bir anda birileri tarafından ‘terör örgütü’ gibi lanse edilmek istendi.
Çok şükür ki bu oyun çabuk anlaşıldı ve tutmadı…
Bilmeden, tanımadan yorum yapanlar önce şu noktayı bilmeliler ki; Çarşı yekpare bir görüşten ibaret değildir. Bu camianın içinde her görüş inanç ve kültürel düzeyden insan var.
“Cennet annelerin ayakları altındadır. Mekânın cennet olsun Tenzile Anne”, Kutlu Doğum Haftası’nda “Biz seni görmeden sevdik Ya Resul Allah”, Eto’o’ya yapılan ırkçı saldırıda “Hepimiz Eto’o’yuz”, Van depreminde yaraların sarılmasına ilk önce koşan, atkıları ve yardımları ile doğudaki kardeşlerinin üşümesine gönlü razı gelmeyen, 10 tane Mevlana evi bağışlayan, Kızılay ile kan bağışı kampanyaları düzenleyen…
Sn. Cumhurbaşkanımızın seçildikten sonra geldiği belki ilk ve tek maçta kendisini “Gönlümüzün sarayına hoşgeldin” diye selamlayan, engelli vatandaşlarımız için araç gereç temin eden, eğitim seferberliği düzenleyen bir taraftar grubudur Çarşı…
Çarşı tam da budur işte…
Peki, siz kimsiniz?
Bizler sizleri de çok iyi biliyoruz. Hem de evveliniz ve ahırınızla birlikte…
Başkalarını itibarsızlaştırma üzerine kurduğunuz bu yol doğru yol değil, biliniz…
Aranızdaki en büyük ortak payda ‘menfaat’… Aranızdan bu çekip alındığında çatı üstünüze çökecek, birbirinize düşeceksiniz.
Bir çeteden söz etmek gerekirse şu an bu ülkedeki en büyük çete ‘menfaat çetesidir’.
3 Temmuz’dan 25 Haziran’a
Ben ve benim gibi düşünen futbol tutkunu birçok kişi spordaki kirlenmenin boyutlarından haberdardı.
3 Temmuz süreci temizlik için büyük bir fırsattı .
Menfaat çetesi kısa sürede bu fırsatı kendi lehine fırsata çevirmeyi başardı.
Sonrasında dönen dolapları ve yaşanan ‘alicengiz oyunlarını’ hatırlatmama gerek yok.
Damatlar ve has evlatlar, futboldan anlamayan siyasete eklenti bir takım iş bilmezler, parası ile aklı orantısız kişiler, belli bir networkun temsilcileri her zamanki gibi, milletin parasını çarçur ederek ve milletle alay ederek saltanatlarını sürdürmeye devam ettiler.
Bu hacıyatmazların keyfi yerinde olunca her şeyi de güllük gülistanlık zannettiler.
İşin öyle olmadığı 25 haziran akşamında anlaşıldı. Herşey eskisi gibi oldu/ olacak derken, dış müdahale ile bir kez daha temizlenme fırsatı doğdu.
Bu süreç iki de mağdur yarattı. Biri kupası gasp edilen Trabzonspor diğeri de başkalarının oyununun bir parçası onların payandası yapılan Beşiktaş.
Şimdi her iki kulüp de adaletin tecellisini bekliyor.