Bakkallardan sonra sıra yerel zincirlerde

Gelişmiş dünya ile Türkiye arasındaki düzey farkı ortalama çeyrek asırlık bir süreye tekabül etmekte. Bu süre perakende sektörü için de geçerli. Carrefour’un pazara girişiyle mevcut oyuncular kendilerine çekidüzen verip toparlanmaya başlarken sektörün hareket ve cazibesine kapılan birçok yerel yatırımcı da ‘bakarak öğrenme’ yoluyla bu işi yapmaya başladı.

Hızla çoğalan hiper-süpermarketler aynı zamanda bulunduğu lokasyonda ortalama 200 bakkalın kepenk indirmesi anlamına gelmekteydi.

Sektörün en önemli araştırma firmalarından Nielsen’e göre; Türkiye’de 1996 yılında 164 bin 366 olan bakkal sayısı 2001 yılında 128 bin 580’e, 2002’de 122 bin 342’ye, 2008’de 113 bin 295’e ve 2015 yılına geldiğimizde ise 100 binlerin altına indi. Mahalle aralarına kadar giren organize indirim marketleri bakkalların ölümünü hızlandırırken, işsizlik rakamlarının artmasına sebebiyet verdiğini de unutmamak gerekir.

Gramajı ve kalitesi düşük ürünleri ucuzluk diye pazarlayan adı indirim mağazası olan bu zincirler, ayakta kalmaya çabalayan bakkalları da birer tekel bayisine dönüştürmüştür.

Türk toplumunda en belirgin özellik olan fakirlik ve imkansızlık, penetrasyonu yaygın olan indirim mağazalarına ciro ve kâr olarak yansımakta.

Dünyada ekonominin merkezinde KOBİ dediğimiz işletmeler var. Bu nedenle bu işletmelerin gelişmesi ve yaşaması için önlem alınmakta, sistem bunların küresel oyuncular karşısında ezilmemesi için gerekli yasal çerçeveyi belirlemekte.

Türkiye, 1998 yılından bu yana gündemde olan, benim de birçok toplantısına katıldığım perakende sektörünü düzenleme yasasında tercihini güçlüden yana yaptı. Son çıkarılan göstermelik yasa, iktidara rant sağlamak için yapılan bir düzenleme olmaktan öteye geçemedi.

Oysa gelişmiş ülkeler pazarda oyunun adil bir şekilde oynanması için müsait bir ortam teminine çalışmakta.

TÜRK PERAKENDESİNİN GELECEĞİ

PWC tarafından hazırlanan World 2050 raporunda aralarında Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan 7 ülke, E7’nin 2020 yılına kadar ekonomik büyüklüğünün G7 ülkelerini geçeceği öngörülüyor.

Tüm kazanımlarını toplumu ile paylaşmadan özelleştiren Türkiye, hızla G20 ve E7’nin dışında Ortadoğu çemberinin içine girme endişesini derinden hissetmeye başladı.

BRICS ülkeleri Brezilya, Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika ile Malezya, Vietnam gibi gelişen en önemli 8 pazar arasında yer alan Türk perakendesi şimdi bu özellik ve önceliği İran’a kaptırmış durumda.

Perakende çekicilik endeksinde Londra, Paris, Milano, Madrid, Roma ve Moskova ile birlikte ilk 7’de yer alan İstanbul, güvenlik sorunları endişesiyle bu avantajını yitiriyor.

Sektörün cirosu 1998 yılında 23 milyar lira, 2003’te 128 milyar lira, 2008’de 329 milyar lira ve 2009’da 317 milyar lira olarak açıklanmıştı.

Planet retail raporunda 2013 yılı öngörüsü  950 milyar TL olarak belirtilmişti. Fakat 2015 yılı için sektör oyuncularının açıkladığı rakam 663 milyar TL. Türk perakendesinde büyüme olarak gösterilen rakamın ortalama olarak yüzde 10’u miktar ve hacimsel büyüme, yüzde 90’ı da enflasyonist büyümedir. Enflasyondan arındırıldığında gerçek büyüme rakamı yüzde 1 civarındadır.

SATILIK SEKTÖR

Gözle görünen, bilinen, gösterilmesi istenmeyen, inkâr edilen gerçeklerden bahsedecek olursak: Mahalle bakkallarından sonra sıra yerel zincirlere gelmiştir. 2015 yılında sessiz sedasız Türkiye genelinde mağaza sayısı 5 ile 215 arasında olan en az 20 zincir ve onlara ürün tedarik eden onlarca firma kepenk indirdi. 2016’da bu sayı katlanarak artacak.

Türk perakende sektöründeki oyuncuların yüzde 85’i marka ve şirketlerini satmayı düşünmekte. Türkiye’nin alternatif bir yatırım ülkesi olduğu zaman diliminde birçok yabancı yatırımcı bu sektöre yatırım yapmayı düşünürken, şu an bunların hepsi terk-i diyar eylemiştir. Piyasada şimdilik arbitraj yatırımcısı diyebileceğimiz, zorda kalan zincir ve tedarikçileri spota düşürüp  ucuza kapatarak zincirlerine ilave etmek isteyen yatırımcılar dışında kimse kalmamıştır.

ABD’de perakende verilerinin açıklanması ile Obama’nın konuşması aynı saate denk düştüğünde, milletin ve medyanın odak noktası perakende verileri oldu. AB ülkelerinde krizin en yoğun yaşandığı zamanlarda bile, satışların hacimsel değişimi şöyle oldu: 2012 yılında perakende sektörünün yüzdesel değişimi Yunanistan’da -5, İsviçre’de -1, İspanya’da 0 olurken; İngiltere 3,6, Almanya yüzde 1, Fransa yüzde 1 ve Polonya yüzde 5 pozitif değişim göstermişti. Aynı tarihte Türk perakendesinde reel büyüme sıfırdır.

2014 yılında Nielsen’e göre gıda enflasyonu yüzde 14, 2015 yılı reel gıda enflasyonu perakendecilerin finansal ihtiyaçlarının temini için birçok ürünü maliyetinin altında satmasına rağmen yüzde 15 civarında gerçekleşmiştir.

Dünyada güven endeksi ortalaması 95’tir. TÜİK tarafından dün yapılan açıklamaya göre Şubat 2016 itibarıyla Türkiye’de tüketici güven endeksi 66,64 olarak açıklanmıştır ki bu oldukça düşüktür.

Gelecek perspektifi ve beklentisi açısından Avrupa Birliği ülkelerinde ilk üç sıra ekonomi, iş güvenliği ve sağlık iken; Türkiye’de terör, ekonomi ve savaş. Gelecek yazılarımızda bu konuya ve diğer sektörleri incelemeye devam edeceğiz.