- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Öncelikle bir hakkı teslim edelim. Mücadelesi iyi, futbol kalitesi berbat ligimizin, ikinci yarısının flaş sayılabilecek iki takımı Erciyes ve Trabzonspor’dur. İnsan seçimlerinin sonucudur kuralına göre de, bu durumun doğru ve yanlış tercih farkı olduğunu sanırım belirtmeye gerek yok.
Kültürümüzde iyi oynayanı alkışlamak ya da tebrik etmek diye bir kural olmadığı için, Kayseri Erciyes’in ilk dakikalardan itibaren baskılı ve arzulu futbolu karşısında, allamelerimiz ‘Bu nasıl bir Beşiktaş?’ diye birbirlerine soruyorlardı. Hâlbuki şaşılacak bir durum yoktu. Beşiktaş sezon başından beri aynı Beşiktaş’tı.
Her şeyin başarıya endeksli olduğu bir dünyada, lig finalinde Fenerbahçe’ye kaybetmenin açtığı onarılmaz yara, eski Demirperde ülkelerinin inşaat mimarisini hatırlatan koca stadın üçte ikisinin boş kalmasına neden olmuş.
Beşiktaş’ta top sürerken kendi ayağına takılıp düşen bir oyuncu var: Adı Burak. İlk zamanlarda ‘Futbola yeni bir yıldız adayı daha katıldı’ diye herkes sevinmişti. Bugün Tigana’ya kızgınlığın önemli bir yüzdesinin müsebbibi durumunda.
Birinci devre koca bir hiçti. İkinci yarıya başlarken Tigana’nın İbrahim Akın’ı hala PAF takımında zannettiğini düşünmeye başlamıştım ki, İbrahim kenarda uzun bir ısınma devresi geçirdi. Sanırsınız ki uzatma dakikalarına hazırlıyor. İbrahim gerçekten uzatmaya kadar kenarda ısındı.
Diğer İbrahim’e gelince, üzülmemek ve taraftarı da üzmemek için canını dişine takarak oynadı. Takımdaki diğer yürekten oynayan adamlar Nobre ve Bobo’ydu. Fakat oyun formatı onlara uygun olmayınca futbolun nihai ürünü olan gol yapımı bir türlü gerçekleşemiyordu.
Futbol ve gol olmayınca bir ara içimden, ‘Bu eziyet inşallah uzatmalara taşınmaz’ dedim ama taşındı.
Her sezon başında üç kupa da final teranelerinin sonuncusunda bari teselli ikramiyesi ve gelecek sezon için umut ışığı bekleyenlerin, boşa heveslenmemesi mesajı ile staddattan ayrılırken, tebdili mekânda ferahlık vardır, sözünün peşine takılıp, kafa karışıklığı ve kararsızlığımı aşmak için geldiğim İzmir’den karmakarışık olarak dönüyorum.
Üstelik futbol namına hiçbir şey göremeden.
Ülkede ne kadar demokrasi varsa, dün gece İzmir’de sahada o kadar futbol vardı.