Perakende savaşları

Son on yılı konsolidasyonlar ve el değiştirmelerle hızlı bir değişim ve gelişime sahne olan, 200 milyar sınırlarına dayanan cirosuyla perakende sektöründe, son günlerde yeniden bir hareketlilik başladı.

Carrefour, Gima, Tesco–Kipa ve Migros’un satışları bir anda sektörde sıralamayı da dengeleri de değiştirdi. Genel beklenti, satış ve birleşmeler sonrasında her şey küresel ya da ulusal oyun kurucuların istediği ve yönlendirdiği şekilde gerçekleşmesi idi. Fakat bu tam da böyle olmadı. Nitekim 2011 yılında ulusal ve uluslararası zincirler toplamda yüzde 7’lik bir büyüme sağlarken yerel zincirler yüzde 22’lik bir büyüme sağlayarak, adeta bu pazarda biz de varız mesajını net bir şekilde vermiş oldular. Nielsen’in tüm AB ülkelerindeki perakende sektörlerinin nabzını tuttuğu ‘nominal değer artışı’ araştırmasında -3,6 ile Yunanistan, -3,3 ile İsviçre en kötü durumda gözükürken, +9,5 ile Polonya ikinci, 11,9 oranındaki artış ile de Türk perakende pazarı en iyi performansı gösteren pazar olarak dikkat çekmektedir.

Bu araştırmada bir diğer dikkat çeken husus, reel ekonominin nabzını en iyi ölçebileceğiniz sektör olan perakendede, AB ülke pazarları içerisinde 2008 krizinde hemen çok fazla bir daralma olmadığını; ancak devamında bir iki yıllık bir düşüşten sonra özellikle ekonomisi sağlam olan Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerde düşüşün yeniden toparlanma eğilimi içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu araştırma sonucu bize şunu net bir şekilde göstermektedir ki; uluslararası oyuncular ve fütüristlerce kulağımıza üflenen ve sıkça tekrarlanan ‘dünyanın üç-beş perakendecinin eline kalacağı’ teorisinin gerçekleşmesi için çok daha uzun bir dönüşüme ihtiyaç olduğu… Hatta bu tehlikenin başta müşteriler olmak üzere; devlet, üreticiler, tedarikçiler ve her türlü lojistik destek sağlayan birimler için ne anlama geldiğinin yeni yeni anlaşılmaya başlandığı, mevcut durumun bile birçok problem kaynağı olduğunun anlaşılmak üzere olduğu… Bu durum karşısında başta perakende olmak üzere bazı sektörleri stratejik alan olarak kabul eden ve yabancı girişini belli bir sınırda tutma kararı alan stratejik ülkeler, yaptıkları altyapı çalışmaları ile bu dengeyi kurdukları ve koruduklarını müşahede etmiş bulunmaktayız. Bu ülkelerin uyguladıkları yeni anlayış bu pazarlarda faaliyette bulunan global oyuncuların oyun planlarında değişikliği şart kılarken, birçoğunun global pazarlarda oldukça zorlanmasına neden oldu. Orta vadede Türkiye pazarı da bu durumdan nasibini alacaktır. Carrefour-Sabancı ortaklığında ciddi sorunların olduğu bizzat tarafların açıklamaları ile de doğrulandı. Bu noktada Carrefour Türkiye’den çıkmak istemiyor fakat içeriye ciddi bir kaynak aktarması, Sabancı’dan boşanması için de ciddi bir finans ihtiyacı var. Fakat bu para iki tarafta da yok. Bu nedenle yeni bir kaynak ve ortak arayışı devam ediyor. Carrefour’un Dubaili ortağı MAF grubu, Dubai dışında tam 21 ülkede Carrefour’un ortağı, hatta can simidi oldu. 22. ülke Türkiye olabilirdi. Fakat Fransız hükümeti bu grubun Carrefour içinde daha fazla büyümesini istemedi. Bu nedenle de her şey başa döndü. Her iki taraf da hem sektörden çıkmak istemiyor, hem de çıkış yolu bulamayınca zorunlu olarak son günlerde birbirlerine zeytin dalı uzatarak, biraz da mecburiyetten bu evliliği uzatma kararına doğru yeni bir açılıma doğru gidiyor. Eğer işin içinden çıkılamaz ve Carrefour Türkiye’den çıkarsa, Fransız hükümetinin talebi, başka bir Fransız grubun devam etmesi yönünde, bu noktada da en güçlü aday Fransız Auchan.

Koç ailesi TÜPRAŞ’ı başkasına yar etmek istemediği için, elindeki en kolay ve hızlı paraya çevrilebilir altınlarını (Migros) bozdurarak, TÜPRAŞ’a sahip oldu. Aslında Migros’ta hızlı büyümesinin arkasında başka bir plan vardı. O da ABD’li Wall-Mart için altyapı hazırlamak. Bu konu bizzat Rahmi Koç tarafından da dillendirilmişti. Migros, Koç için iyi bir satıştı. Gelinen noktada, yatırdığı parayı geri alan fon, bir kez daha kazanmak için alıcı arıyor. Bu noktada sürpriz bir alıcı ortaya çıktı: Eski sahibi Koç. Daha önce Migros’a talip olduğu dillendirilen Anadolu grubu ve Ülker’in bu konuda ne kadar ciddi oldukları, ciddi iseler teknik bir konu olan stok sorununa nasıl bir çözüm bulacakları pazarda merak uyandıran bir diğer konu. 2014 yılında Türkiye pazarında olmak isteyen Wall-Mart’ın önünde şimdilik iki seçenek duruyor. Wall-Mart uzun süredir Real hipermarketlerini bünyesine katmak için çaba gösteriyor. Bu noktada en büyük engel de Alman hükümeti. Eğer Wall-Mart engelleri aşarsa bir anda Real yoluyla Avrupa’nın en önemli ülkelerinde mesaiye başlayacak. Bu arzunun gerçekleşmemesi durumunda Wall-Mart, Koç işbirliği ile Migros şimdi de “made-in-ABD” şirketine dönüşebilir.

Tesco, İzmir’de kendini sağlama almaya çalışırken, Çanakkale güzergâhını takip ederek Trakya’ya indi. Trakya pazarına hakim olabilmek için de o bölgedeki yerel oyuncuları kendi bünyesinde toplamaya başladı. Bir taraftan da, daha büyük ölçekli perakendeciler ile satın almalar için temaslar sürdürüyor. Kiler; uzun zamandır ortak ya da müşteri arıyor, şu ana kadar görüşmelerden bir netice çıkmadı, kısa sürede de çıkacağa benzemiyor. TPF çatısı altında ve “private label” [özel etiket] ürünler için Fayda AŞ isimli bir şirketle faaliyetlerini daha organize bir hale getirme uğraşısı içerisinde olsa da, beklenti ile gerçekleşen arasındaki farkın analizini yapmaları gerekiyor. Kendileri açısından en uygun çözüm Avrupa’da bu tür firmaların bir araya gelerek oluşturduğu ve birçok ülkede pazar lideri oldukları ortaklık modelini hayata geçirmeleri olmazsa olmaz çözüm olarak masalarında duruyor. Bu noktada devletin yönlendiriciliği ve desteği sektörün geleceği açısından elzem gibi gözüküyor…

Sektördeki herkesin sorunu ortak: Kârsızlık. Enflasyonist ülkelerde herkes kâr eder gibi görünürken, düşük enflasyonda işletme yönetimi, daha büyük özveri, yetenek ve nitelik gerektiriyor. Bu nedenle de sorunlar daha kolay ve çabuk ortaya çıkıyor. Aşırı büyüme ve rekabet hırsı, birbirine çok yakın, yan yana mağazalar açanları topyekûn cezalandırmaya başladı. Hepsi birlikte zarar ediyorlar. Sektörün temel sorunu olan yetişmiş insan kaynağının yetersizliği ‘demirbaş sorunlar’ listesinin başındaki yerini korumaya devam ediyor. Bütün bunların hepsi bir yana, kendi ülkelerinde mevcut olmasına rağmen, özellikle global oyuncuların karşı çıktıkları perakende sektöründe oyun kurallarının belirlenmesine ilişkin düzenlemenin yapılmaması bir paradoks olarak en çok da onlara zarar vermeye başladı.

Bu noktada bakanlık bu yasayı gündemine aldı. Fakat hem geç kaldı hem de bu yasa tasarısı içerik olarak sınıfta kaldı. Devlet, perakende, finans, iletişim, enerji, madencilik, gıda vb. temel sektörler için bakış açısını güncellemeli, çerçeve çizilmeli ve bu sektörlerin bir ulusun olmazsa olmazı olduğu bilinci ile yeni bir eylem planı hazırlanmalıdır. Konunun önemi yerel ya da genel yönetimin elde ettiği gelir karşısında izin verdiği ve birçoğunun belli bir süre sonra virane haline döneceği belli olan AVM krizine dönüşmemesi için hayati önem arz etmektedir. Çünkü perakende sektörünün krize girmesi demek ticari hayatın kalp atışlarının bozulması demektir.(zaman.com.tr)

*Perakende Danışmanı