- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Türkiye son dönemde çok önemli bir kırılma ve ayrışma yaşıyor.
Sevinçte ve hüzünde kenetlenmesi ile dünyaya örnek olan bir toplum bugünlerde havadan sudan, çoğu da gerçeklikten uzak bahanelerle düşmanlık büyütüyor.
Karar vericiler, çözüm bulma makamındakiler farkına varmakta geç kalır ya da hiçbir şey yokmuş gibi seyre dalarsa bilinen şu ki; Türkiye çığırından çıkmak üzere…
Yaşanan her olaydan sen- ben kavgası çıkartmakta üstümüze kimse yok.
Son münakaşa konusu Olimpiyatlar oldu.
Ülke insanı her geçen gün gerçekle arasına duvar örüyor. Sanal dünyasında yaşadıklarını başkalarının sanal dünyasına transfer ederek ‘yalandan gerçek’ üretmeye çalışıyor.
Son günlerde Olimpiyatlar’ı kaybetmememizin nedenleri üzerine medyada yazı yazmayan kimse kalmadı.
Tüm söylemlerde kaybetme nedenlerinin ortak noktası olarak; Gezi, Suriye, iktidar, İslamofobi, şike, doping, ulaşım, vb. konular ön plana çıktı
Bu konuda yetkilendirilen kişilere sorsaydınız eminim ki onlar da suçu başkalarına yıkacaklardır.
Bu konuda herkes eteğindeki taşları döktüğüne göre konuşulmayan şu konulara da bir göz atsak nasıl olur acaba…
Komite oylama öncesi ‘kazanmak’, sonrasında ‘kaybetmek’ üzerine bir think-thank yaptı mı, konu ile ilgili bir SWOT çalışması var mı ? Hangi sonuçlara ulaştı ve bundan sonrası için nasıl bir yol haritası öneriliyor?
Örneğin doping konusundaki sıfır toleransın altı çizilirken şike konusunda neden tek bir kelam edilmedi. Hâlbuki komite şike ve dopingi aynı kategori içerisinde ele alıyor. Nitekim Japon heyet başkanı daha konuşmasının başında “Benim ülkemin tarihinde doping ve şike olayı olmamıştır” diyerek konuya dikkat çekmekle kalmadı, rakibinin kim olduğunun analizini de iyi çalışmış olduğunu göstermiş oldu.
Herkes birilerini memnun etme sevdasına dalıp asıl yapması gerekeni ıskalayınca bugün Olimpiyat’ta yarın UEFA veya başka bir yerde alacağımız netice aynı olacaktır.
OLİMPİYAT NOTLARI
Oylamadan kısa süre önce IOC, 14 kriter üzerinden yapılan ara değerlendirme notlarını yayınladı.
Değerlendirme notlarının sonuçlarının ortalamasına göre sıralama; Tokyo 7,5, İstanbul 7, Madrid 6,5 puan olarak gözüküyordu.
IOC’NİN 14 DEĞERLENDİRME KRİTERİ
“Oyunların genel konsepti ve tesisler, olimpiyat köyü, uluslararası yayın ve ana basın merkezi, spor tecrübesi, çevre ve meteoroloji, konaklama, ulaşım, tıbbi hizmetler ve doping kontrolü, emniyet ve güvenlik, telekomünikasyon, enerji, yasal düzenleme, gümrük ve vize işlemi, hükümet ve halk desteği, finans ve pazarlama.”
Bu kriterlerin 10 tanesinde Tokyo en yüksek notlara sahip olurken İstanbul sadece “yasal düzenleme, gümrük, vize işlemi ile hükümet ve halk desteği” kriterlerinde yüksek not almış durumdaydı.
İstanbul 10 kriterde düşük not alırken Tokyo sadece “enerji, hükümet ve halk desteği” noktasında ortalamanın altında.
İşin en can alıcı noktası; bu değerlendirme ‘Gezi’den önce yapılmış.
Bu nedenle bu ve buna benzer konularda negatif ve pozitif düşünce beyan edenlerin tamamına yakınını propaganda faaliyeti olarak okuyabilirsiniz
Türkiye’de çok okunmanın ve konuşulmanın yolu bu ama bu yol doğru ve dürüstlüğün yolu değil.
Olimpiyat ruhu ölmüş bir toplumun negatif enerjisinin başkalarını da etkilememesi mümkün mü?
Kaybetmenin ve kazanmanın sebep- sonuç ilişkilerini doğru ve derinlikli analiz etmezseniz; hep kaybedeceksiniz… hep birlikte kaybetmeye devam edeceğiz…
Bu arada beş adayı geride bırakarak IOC’nin yeni başkanı seçilen Alman Thomas Bach’ın seçim sloganı “Farklılıkları Birleştirmek”…
Thomas Bach’a seçim kazandıran sloganın bugünlerde Türkiye’ye de iyi geleceğini düşünüyorum…