- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
3 Temmuz sürecinin “güzel oyun futbol”un pisliklerden arınması için Allah’ın bir lütfü olduğunu düşünenlerdendim. Bu konuda epey yazı da yazdım. Fakat hiçbir şey olmamış gibi herkes ve her şey yerli yerine geri dönünce bu konuda yazıp konuşmamanın daha makul olduğunu düşünerek, kendimi futbol dünyasının içinden çekip çıkartmanın uğraşını vermeye başladım.
Bu dönem de medyamız evlere şenlikti. Taraf dışında konunun özü ile ilgili bilgi veren, bu konudan canı yanmış birkaç medya mensubu dışında kimse yok gibiydi.
İstanbul’da düzenlenen Europol ve FIFA’nın ortaklaşa organize ettiği şike toplantısının temelini oluşturan Declan Hill’in klasik eseri Şike kitabını okumak bir yana yüzde 95’inin haberi bile yoktu medya ailesinde ama şike avukatı oldukça çoktu…
Evet, 3 Temmuz şike süreci hemen hemen böyle bir süreçti. Geçti gitti…
Baktık ki her şey aynı, “bize müsaade size rast gelsin” deyip, kitaplarımın arasına geri döndüm…
Beşiktaş’tan kopamadık sadece…
Maddi manevi destek olmaya gayret edip maçları yerinde izliyorum. Eskiden olduğu gibi şimdi de hakkının gasp edilmesini damarlarıma isyan pompalayarak protesto ediyorum elbette. Yani “Garp cephesinde yeni bir şey yok”…
Bir defalığına şike konusuna dönmeme sözümü bozuyorum…
Şikenin başkenti İstanbul
Europol-FIFA ortaklığı ile düzenlenen “Futbolda şike ve yasadışı bahis çalıştayı”nın İstanbul’da toplanması kadar içeriye Türk medyasının alınmaması da manidar.
Serbest olsa da Türk medyasının bu tür konulara ilgi duyacağı da şüpheli ya…
Yaz aylarında Int. Herald Tribune Medya Grubu her yıl bir büyükşehirde düzenlediği spor zirvesini İstanbul’da yapmıştı. O toplantıda çok önemli spor adamları vardı, Interpol başkan yardımcısı yine bu konulardan bahsetmişti ama Türk medyasının çoğunun bu toplantıya olan ilgisi, Türklerin buz hokeyine ilgisi kadardı.
Her neyse…
İyi ve güzel işlerde istikrarlı bir şekilde son sıralardaki yerimizi korurken, nerede bir adilik ve şerefsizlik var ise orada liderliği kimselere bırakmadığımızı siz zaten biliyorsunuz.
Europol’ün açıkladığı raporda şikeli 380 maç içerisinde 79 maç ile Türkiye’nin ve bu maçlar içerisinde de (içeriden sızan bilgilere göre) Fenerbahçe’nin başı çekmesi hiç sürpriz olmadı.
Yine spor bakanı görünümlü zat-ı şahanenin şahane açıklamaları da hiç kimseyi şaşırtmadı. Bu durum bize tarihî “ceket koltuk” sembollerini hatırlatmaya devam ediyor…
Yine GG isimli yukarılardan torpilli yanaşma da saygın pozlarda protokolde yerli yerinde duruyor.
Bu durum bile bu ülkeye, adaletine, siyasetine ve cesaretine olan inancımızı yerle bir etmeye yetip artıyor.
Bütün bunlardan sonra ülkemiz dışında kimsenin aday olmadığı Avrupa Şampiyonası Türkiye’ye verilmezken, şikenin başkentliği İstanbul’a verildi.
Açıkçası bu hak edilmiş bir başarı oldu!..
Şike davasının görüldüğü yılda bile şampiyonluğun manipülasyonlarla, hakem destekleri ve bir sonraki hafta maç yapacağı rakibinin futbolcularını ayartıp, sezon sonunda sokağa bırakılarak şampiyonluğun belirlendiği bir ülke burası.
Son olarak şikecilere şunu hatırlatmakta fayda var. Europol ve FIFA bu güzel oyunun kumarbazlar için oynanan bir oyun olmaması için ciddi bir çalışma içerisinde. Tıpkı narkotikle yapılan mücadele gibi bir süreç başlıyor. Ve gün gelir sizden de sizi koruyanlardan da hesap soran bir “Molla Kasım” gelir…