Ekonomiden uluslararası ilişkilere, iç politikadan sanat ve kültüre kadar iktidarın kendi kitlesi üzerindeki ikna gücünü anlamlandırmak ve bilimsel bir tanım bulmak kolay olmasa da, İktidarın kendi kitlesini ikna etmesi ve her olayı kabullendirmesi o kadar kolay.
Beni bu yazıyı yazmaya iten onlarca sebep sayabilirim. Geçen gün ağırlığı iktidar yanlısı olan birçok işadamının olduğu bir muhabbet esnasında konu bir anda Perinçek’e gelince bu iş adamları: ‘Perinçek çok iyi adam, sadece biz geç ve yanlış tanımışız’ şeklinde ittifak edince, bu tür ortamlarda genellikle yaptığım gibi ‘susmak’ hakkımı kullanıp ‘bu noktaya nasıl gelindi?’ diye düşünmeden edemedim.
İktidarın dün siyah dediği kişi ve olaylara ertesi gün beyaz dediğinde, kendi kitlesinin her ikisine de şeksiz şüphesiz iman ettiği biliniyor bilinmesine de, olan bu duruma akıl ve mantık yoluyla izahat getirmeye çalışanlara oluyor.
Menfaat devam ettiği müddetçe yalanlar hakikat oluyor
Sürekli med -cezirler yaşadıklarının ve ne yaptıklarının tamamen farkındalar, bunun için de düzenli salon toplantılarıyla önce yönetici kadroya tebliğ yapılıyor onlar da senkronize olarak sorumlu oldukları seçmen kitlelerini ikna ediyorlar.
Örneğin; Dün Sisi’ye dört parmak göstermek için meydanlara topladıklarına bugün Sisi ile dost olunmasını; ‘Sisi’nin de arkasında halk desteği var ve seveni daha fazla’ diyerek izahat yapılıyor ve kitle anında buna ikna oluyor.
Miting meydanlarında başkaları için İsrail işbirlikçisi yaftası yapıştırılıyor, İsrail ile İktidarın dostluğu ve Nato’ya girmesine verdiği onay için,’Ortadoğu’da İsrail gerçeği inkar edilemez’ dendiğinde; ‘evet, haklısınız’ diyerek buna da ikna oluyor.
Vahhabi denilerek yıllarca küfür edilen Suud Ailesi bir anda müttefik oluveriyor yine bu da sorgusuz sualsiz kabul görüyor.
‘Ekonomideki daralma, ihracat, turizm gelirlerinin düşmesi,yükselen enflasyon, yaşanan işsizlik esas ve bir numaralı gündem olması gerekmez mi’’ dediğimizde ‘bu sorunların sebebinin temelinde başkanlık sistemi olmamasının yattığını zannediyor.
‘Rusya ile ilişkilerin bozulması iyi olmadı’ diyecek olsan, Putin diktatör bu nedenle sorun yaşanıyor diye biliyor…
Kullandığı makam araçlarının tamamı Alman malı olmasına rağmen Almanya’nın bizi çekemediği propagandası sorgusuz sualsiz kabul görüyor.
Siyasete girene kadar bilim çevrelerinde itibar gören ve sözüne itimat edilen Davutoğlu’na yapılanların doğru olmadığını söylüyorsun,’Reis’e yanlış yapılmaz, yapılırsa bedelini öder’ cevabı ile karşılaşıyorsun.
İnsanların hayali suçlamalarla cezalandırılması, sadaka zekat vermenin ne zamandan beridir suç olduğunu sorduğunda ama 28 Şubat diye söze başlıyor…
Demokrasi, hukuk, kişisel mülkiyet hakkı gasp edilemez ülke çok büyük bedel ödüyor ve ödeyecek diyorsun, ‘bedeli neyse ödenir’ cevabını alıyorsun…
İktidar ne yaptığının ve yapamadığının fena halde farkında, ancak iktidarda kalmak adına tüm imkanlarını ve propaganda araçlarını devreye sokarak gerçeği inkar ve yalanı gerçekmiş gibi ikrar ettirmeyi başarıyor, hatta tüm iktidarı boyunca en başarılı olduğu konu bu oldu.
İknanın özü ve temeli ‘menfaat birlikteliği’dir. Menfaat devam ettiği müddetçe her söylenen yalan hakikat, her gerçek yalan muamelesi görmeye devam edecektir.
Kişisel menfaatleri gereği her dili konuşan ve her kılığa giren İktidar ve çevresinden çıkar ilişkilerini çıkarttığımızda geriye hiçbir şey kalmaz.
Yaşadığımız irrasyonel sürecin tek bir tanımı vardır: Dünya üzerindeki en büyük hükümranlık menfaat imparatorluğudur…