Ehliyet ve Emniyet Ne Tarafa Düşer

Bugün çok önemli bir konuya hem seküler hem de metafizik dünyanın terminolojisi ve Türkiye gerçekleri ile dikkatinizi çekmek isterim. Uzun zamandan bu yana yapılan işler, icraatlar o denli pervasızlaştı ki, zararları ve sonuçları hepimizin canını yakmaya ve sıkmaya başladı.
İşi ehline vermek

Konu her devir istismara açık bir gerçek olduğu için tüm ilahi kitaplar; İncil, Zebur ve Kur’an’da konunun önemi üzerinde hassasiyetle durulmuş ve insanlık özel olarak uyarılmıştır. NİSA Suresi 58. Ayet’te insanlar, “Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki, Allah hakkıyla işiten ve görendir” diye uyarılırken Hz. Peygamber bu ayetin izahında net bir şekilde “İş ehil olmayana tevdi edildiği zaman, kıyameti bekle” (Buhari) diyerek, durumun bazılarının zannettiği kadar hafife alınacak bir durum olmadığının altını çizmiştir. Hâl böyle olunca ve karar vericilerin bu tür hassasiyetleri önemsediği varsayıldığında, ülkemizde bu uyarılara ne kadar riayet edildiğini sormadan sorgulamadan edemiyorsunuz.
İnkâr mı ihmal mi?

Maalesef, son dönemde neredeyse tüm evrensel uyarılar, çağdaş kural ve kavramlar rafa kalktı. Bunların yerine grup ve kişisel çıkarları önemseyen, kimse görmüyorsa her şey mubah anlayışını benimseyen bir anlayış hâkim oldu. Yeni durum bizzat bu konuları bildiğini ve önem verdiğini söyleyenlerce yaşama geçince, söylemle eylem farkı akıl ve gönül sahibi herkesin dikkatini çekti, sesini çıkartamasa da, gönlünün kapılarını ve pencerelerini yavaş yavaş kapatmaya başladı tabii ki,
Hangisi ehil?

Özellikle son dönemde yapılan atamaların kahir ekseriyeti ve seçicilere baskı yapılarak seçtirilenlerde “ehliyet ve emniyet” kuralının tamamen iptal edildiğini görmekteyiz. Burada tek tek isim saymak niyetinde değilim. Fakat bir kaç müşahhas örnek vermek gerekirse; sekiz yılda 1,4 milyar para harcayıp yönettiği kulübü iflas ettiren Yıldırım Demirören mi; bütün esprisi damat olmaktan başka özelliği olmamasına, babası yaşındaki insanlara ve evinde misafir olduğu kişilere galiz küfürler eden, en çetrefilli şike ilişkilerinde başrol oynayan, Türk futbolunda önemli görevler teslim edilen G. Gümüşdağ mı; PTT müdürüyken, Tenis Federasyonu teslim edilen Osman Tural mı; ata sporu geçen dönem kendisine teslim edilen Türkiye’ye sıfır çektirenler mi? 25 yıl başkanlık yaptığı hâlde Edirne’den ötede yokları oynayan federasyon başkanları ve eline top değmemiş yönetim kurulu mu… Ehil ve emin… Bu kritik görevlere atananların hangi biri; misyon belirleyebilme, stratejik düşünme ve strateji geliştirme, vizyon sahibi olma gibi bir organizasyonun sınırları dışına taşan bir yeteneği ifade eder. Türkiye, Drucker’ın beş ölümcül günah arasında saydığı; “Sorunları beslerken fırsatları açlıktan öldürmek”le vakit kaybederken üçüncü dünya klasmanındaki yerinde istikrarlı bir duruş sergiliyor. Özetle “Şüphesiz ki , bir millet kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez” (Ra’d 11).