- May, 04, 2016
- Ekonomi
- Nurullah Öztürk
Doksanlı yıllarda merkezi Konya olmak üzere Aksaray Yozgat, Mersin gibi muhtelif Anadolu şehirlerinde mantar gibi çoğalan ve adına ‘Anadolu Aslanı-Kaplanı’ denilen yüzlerce holding türedi.
Faaliyette oldukları dönemde ‘yeşil sermaye’ vb. gibi isimlerle tanımlanan bu şirketlerin başlangıçtaki hedefleri arasında; helal rızık kazanmak, memleket sanayi ve kalkınmasına katkıda bulunmak, Anadolu insanını iş sahibi yapmak gibi önemli hedefleri vardı.
O dönemde Vakit gazetesi yazarlarından Yaşar Kaplan: ’Biz inananlarla birlikte hareket edip büyük bir ‘Havuz’ oluşturursak büyük sermaye oluşturabilir ve bu sayede borsadaki büyük rakiplerle etkin mücadele edip büyük paralar kazanabiliriz’ diye yazmıştı. Kendisini muhafazakâr olarak addeden kesim siyasi iktidardan önce para ve paranın iktidarı ile ilk bu dönemde imtihan oldu. Çok ortaklı şirketlerin kurucuları ve yönetim kurulunun çoğu şu anda siyaset içerisinde çok önemli görevlerde bulunan ya da para toplanmasına aracılık eden eski yeni siyasetçilerden oluşuyor. Para toplamak için hedef daha önce devletin de köprü ve baraj projelerinde paralarını iç ettiği gurbetçi vatandaşlar olmuştur. Bu holdinglerin Dünya şirketi olma, işsizliğe çözüm bulma ve uluslararası pazarlarda söz sahibi olmak gibi ayağı yere basmayan hayalleri gerçek diye anlatılmıştır.
Örneğin Jet Fadıl olarak bilinen Fadıl Akgündüz, 2010 yılında 1 milyon kişiye istihdam sağlamak, 200-300 milyar dolar ciro hedefi ile insanları kandırırken 200-300 arasında tam 100 milyar dolarlık fark olduğu önemsenmemiştir.
Apitaş Holding para toplamak için yüksek teknolojiye yatırım yaptıklarını, müthiş bir buluş sayesinde ‘oto park’ sorunu diye bir sorun kalmayacağını çünkü yer çekimini kaldırıp araçları havaya park etme imkanı sağlayacak teknolojiyi geliştirmekte olduklarını söylemişlerdir.
Muhafazakâr, finans ve yüksek kâr uzmanı bu holdinglerin bir diğer ortak noktası da kendi başarısızlıklarını mağduriyet kılıfı ile örtmeye çalışmalarıdır. Bütün bu alavere dalavereye bizzat tanık olan sevgili Yüksel Aslan, tuğla büyüklüğündeki SAHTE-KÂR ‘isimli eserinde tüm detayları ile bu durumu anlatmıştır.
Mağduriyetler görmezden gelindi
Müslümanların para ile ilk imtihanı sayılabilecek olan bu soygunu gerçekleştirenlerin şu andaki durumları ise içler acısıdır. Konya’daki en büyük holdingin yerinde yeller eserken, başkanı kötürüm durumda ve ailesi kendisini terk etmiştir.
Bir başka holding başkanı yalnızlığa mahkûm olmuş gizledikleri paraların bir kısmını damadına vererek bir gıda zinciri kurdurmuştur.
İhlas holding medyadan inşaata faaliyetlerine devam ederken halktan topladığı 450 milyonu ödememekte direnmektedir.
Sayıları yüzlerle ifade edilen bu holdinglerin hiçbiri bugün yaşamda değildir. Bu sahtekârlara paralarını kaptıran birçok masum insan intihar etmiş basın bu mağduriyetleri görmezden gelmiştir. En önemlisi de devlet bu sahtekârlara ne kayyım atamış, ne malına mülküne el koymuş, ne de bu insanların mağduriyetlerini gidermek için bir çaba göstermiştir. Türkiye aynı inanç ve kafa yapısındaki kişiler eliyle önce iktisadi sonra siyasi olarak mağdur edilmiştir.