- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Denizli maçının yorumuna geçmeden önce birkaç noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Yıllardır Beşiktaş’ı ve futbolu takip eden birisi olarak, geçen yıl Beşiktaş’ın Sivas ile bu yıl da Marsilya ile oynadığı maç kadar kötü ve korkak bir futbol izlemedim. Sivas maçı ile ilgili görüşümü bizzat Tigana’nın kendisine söylediğimde, bana masal anlattı ama gerçek değişmedi.
Marsilya maçı ile ilgili eleştirimi de Yeni Şafak aracılığı ile sayın Ertuğrul Sağlam’a iletiyorum.
Sertlikten dert yananlara şunu hatırlatmak istiyorum. Yıllar önce Paris St. Germain takımı Galatasaray’ı benzer bir strateji ile hakemi de arkasına alarak yenmişti. Türk takımlarına karşı Fransızların uyguladığı ne ilk ne de son strateji olacak bu…
Merak ettiğim bir diğer konu da şu; Nedir bu Beşiktaşlılık duruşu?
Bizim bildiğimiz, Beşiktaş camiasının ileri gelenlerinin bildiği duruş ile Başkan ve adamlarının duruşu birbirine hiç benzemiyor. Ya biz ve Beşiktaş camiası yanlış biliyor, ya da başkan ve ekibi. Her türlü illegal itenin altından ve ardından çıkmaksa bahsedilen, kalsın biz almayalım, sizin olsun… Ekibinizdeki arkadaşlarınıza, dostlarınıza küfredenlerin ödüllendirilmesi, ‘arkandayım’ dediklerine arkadan entrikalar düzmenin adı mıdır bu duruş…
Sizden ricam şudur; başkan veya bilen birisi, birileri… Çıksın ve bize “Beşiktaşlılık duruşu”nun aslını anlatsın…
Başkanın icraatları ise Beşiktaşlılık duruşu, olmaz olsun, kalsın..
Gelelim maça…
İyi bir başlangıçtan sonra, Ankaraspor ve Marsilya maçları, ‘yine mi o kara tablo’ diye düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Maçın başında yenilen gol de soru işaretlerini artırdı. Defans, özellikle İbrahim Toraman öyle bir hata yaptı ki maç resmen 2-0 başladı. Beşiktaş 35 dakika içerisinde durumu eşitleyerek güvenini geri kazandı. Beşiktaş’ın üzerine yapışmış, tedavi edilmesi gereken o kadar çok hastalığı var ki… Dikine değil, yana oynamak, çok ağır oynamak, defansının dikkatsizliği, hücumda çoğalamamak, rakibe gücünü kabul ettirememek, tüm oyuncularının aynı özellikte olması, oyun lideri olmaması gibi, gibi…
Bir yığın sorun Ertuğrul Sağlam’ın kucağında, masasında bekliyor. Ancak hepsi de acil sorunlar… Beklemeye tahammülü yok hiçbirinin… Bütün bunların yanında temel soru ve sorun şu; ilk haftalarda ışık saçan, umut veren bir takım nasıl oldu da bu hale geldi? Bu sorunun cevabını kim, ya da kimler biliyor? Bilmiyorum… Belki Ertuğrul Sağlam, belki Sinan Engin biliyor, belki de “her şeyin farkındayız, inadına dimdik ayaktayız” diyen Çarşı biliyor.
Yine herkesin bildiği, aşikar bir gerçek var ki, bu yönetim anlayışıyla hiçbir şey ileriye gitmiyor…
Her şey bir yana, Ertuğrul Sağlam gibi bir değerin, kadir kıymet bilmezlerin elinde heba edilmesine, harcanmasına gönlüm razı gelmiyor.