- Eki, 09, 2013
- Ekonomi
- Nurullah Öztürk
Yerkürenin 40’a yakın ülkesinde faaliyette bulunan Fransız Carrefour uzunca bir ar-ge çalışması yaptıktan sonra nihayet 1993 yılında İstanbul İçerenköy’den Türkiye’ye merhaba dedi.
Türkiye’ye yatırıma karar vermeden önce o dönem kalbur üstü ne kadar iş adamı var ise hepsi ile görüş alışverişinde bulunuldu.
Hatta içlerinden bir ile ortak yatırım da konuşuldu. Ancak kim ya da kimler istemediyse sermaye renkliliği o dönem daha belirgin olduğu için bu işbirliği gerçekleşmedi.
Carrefour İçerenköy, o dönemin en modern ve en popüler mağazası oldu. Öyle ki, mağazanın cirosu yıllık 200 milyon dolarları aştı. Beklentilerin çok üstündeki bu rakam…
Artık Türkiye’ye yatırım için beklemeye gerek yoktu. Hatta Türkiye en önemli yatırım üssü olarak seçilmişti.
Fakat ilerleyen zaman içerisinde yeni yatırımlar için bir türlü bürokrasi, belediye engelleri aşılamıyordu.
O günler belediyelerin rant olsun da nasıl olursa olsun anlayışına erişmediği günlerdi, az da olsa küçük esnafın da hatırı vardı…
Bu süreci hızlandırmak için bir şey yapmak gerekiyordu. Aynı tarihlerde SABANCI grubu da perakende sektöründe yatırım yapmak isteyen yabancı firmalarla işbirliği imkanlarını görüşmekteydi.
İki tarafın farklı beklentileri ve aynı hedefleri bir anda hızlı bir şekilde buluşmasına ve birleşmesine vesile oldu.
BİRLEŞME ZOR OLDU AYRILIK KOLAY
Carrefour İçerenköy’de göz kamaştıran başarısı ile kendisini de başkalarını da şaşkına çevirmişti. Hatta denilebilir ki, o ana kadar sektörde faaliyet gösterenler de başkaları da perakende sektörünü yeniden yorumlama gereği duydu bu başarı karşısında.
Sabancı için Carrefour perakende sektörüne giriş kapısı, Carrefour için Sabancı bürokratik oligarşiyi yıkmak için yatırım yoldaşıydı.
Carrefour’un aklında Sabancı bu işi bizden öğrenirse kendi başına yapmaya kalkar mı endişesi dolaşırken, bir yandan da bir türlü çıkmayan mağaza açma izinlerinin onun sayesinde hızla çıkartılacağı düşüncesi hakimdi.
Carrefour dünyanın değişik ülkelerinde yaptığı ortaklıklardan farklı olarak hem ortaklık yapısında büyük hisseyi de yönetimi de kendi uhdesinde tutmayı ilke olarak koymuştu.
Sonuçta birleşme zor oldu. O kadar zor oldu ki, Carrefour yönetiminde bazıları kartvizitlerin bir köşesinde Carrefour panolarında dahi SA logosunun yer almasına karşı çıkıyor, bu durumu bile taviz olarak değerlendiriyordu.
Hatta iş o raddeye ulaştı ki, Sabancı tarafı SA olmazsa bu iş de olmaz restini çekip, masadan kalkmayı bile düşündü.
Neyse ki rahmetli SAKIP SABANCI’nın liderliği bu ve benzeri birçok sorunun çözülmesinde etkin rol alıyor ve nihayet 1998 yılında CarrefourSa oluyor.
Bu birleşme ile 2. mağaza kısa sürede ADANA’da açıldı.
Fakat İstanbul İçerenköy’de açılan mağazanın başarısı ile zafer sarhoşluğundan kurtulamayan Fransızları Adana’da bekleyen şey hüsrandı.
Nitekim ADANA mağazası ciddi zararlar üretmeye başlayınca, kara geçirmek için her şey denendi.
Carrefor –Sabancı ayrılığında en önemli diyaloğun ne olduğu bilinmez ama, birleşme sonrası Carrefour İçerenköy’de yapılan kutlama kokteyli sonrası bir gazetecinin rahmetli SAKIP SABANCI’ya hitaben bir gazetecinin sorduğu ve Fransız yöneticiler kahkaha attıran şu diyalog unutulmaz :
Kokteyl sonrası Sabancı ve Fransız yönetim gazetecilerle birlikte mağazayı gezerken bir gazeteci Sabancı’ya ‘’Ağam size bir soru sormak istiyorum‘’ dedi.
AĞA “tabi buyurun” deyince
Gazeteci o tarihi soruyu sordu “Ağam söyler misin sen bu kadar parayı Fransız’ın malına mı aklına mı verdin” dediğinde
Hem Ağa hem de tercüme sonrası Fransızlar kahkahayı patlattılar…
Şimdi o günlerden bugüne bol tartışmalı ve her defasında memnuniyetsizliklerin ifade edildiği toplantılarla bugünlere gelindi.
Sabancı tarafı yönetimde söz hakkı olmadığı için her defasında üvey evlat muamelesi görmekten, kullanılmaktan ama hep kaybeden taraf olmaktan çoktan sıkılmıştı.
O dönemin en önemli olaylarından biri de AĞA’nın ölümü ile Sabancı ailesi içerisinde yaşanan liderlik mücadelesidir.
Perakende grup başkanlığını yapan ve başını gözünü kıra kıra Teknosa’yı ilk kuran DEMİR SABANCI topluluğun başına geçmeyi düşünürken, bu göreve GÜLER SABANCI’nın gelmesi, Carrefour ayrılığından önce çoktan aile içi ayrılıkları başlatmıştı bile …
Bugün gelinen noktada sabancı bir başka şekilde perakendenin içinde tekrar var olabilir, Carrefor ise kötü yönetilmenin faturasını ödemeye devam ederken, bir taraftan da hızla yeni bir partner ya da çok iyi bir fiyat gelirse satıp bu ülkeyi terk etmeyi bile düşünüyor olabilir.
Çünkü Carrefour’un Avrupa’daki değeri yapmış olduğu ciro çarpanının % 2’si ile değerlendirilirken Türk perakende pazarının her geçen gün artan değerine paralel olarak % 7, % 8 ciro çarpanı ile alıcı bulabiliyor olması, satmayı da kendileri açısından karlı kılabilir.