- Eki, 08, 2013
- Kitap ve Yayinlar, Spor
- Nurullah Öztürk
Beşiktaş’ın yeni yönetiminde yer alan bazı arkadaşlarla sohbet ederken; “Öyle bir tablo ki, 2001 krizindeki Türkiye ekonomisinden farkı yok” dedim.
Sadece bir fark var… O da en temel fark…
Bu fark ve ayrıntı umudumuzu diri tutmamızı sağlıyor. İyi yönetilirse kanatları kırık Kartal’ın tedavi süreci daha kısa, uçuşu uzun soluklu olabilir.
O dönemlerde, dünyada tüketici güven ve mutluluk endeksinde Türkiye en sonlarda yer alıyordu. Toplumda gelecek endişesi, işsizlik had safhaya çıkmıştı.
Gelinen noktada bugün Beşiktaş’ta ekonomik durum benzer bir tablo içermekle birlikte, daha iyiye olan güven ve inanç anlamında tam ters bir tablo var.
Rant çevreleri dışındaki herkes YD esaretinden kurtulmayı, kurtuluş savaşının başlangıcı olarak görüyor.
Ekonomik tablo herkesin malumu…
Bu noktada iki şey çok önemli; Açık, şeffaf, katılımcı, demokratik ve camianın tümünü kucaklayıcı ve desteğini arkasına almış bir yöntem ve yönetim anlayışı…
Bugünkü tabloyu ortaya çıkartan sebep sonuç ilişkisinin temellerine inilerek yüzleşmenin sağlanması…
Herkes farkında ki; katakulli ile Serdal Adalı’nın Beşiktaş’a hizmet etmesinin önüne geçen akıl, Beşiktaş’ı sadece ekonomik olarak değil, koca çınarı farklı kılan tüm değerleri de dinamitleyerek görevini(!) tamamlamıştır.
Beşiktaş kendisini farklı kılan bu değerleri yeniden inşa ederse Zümrüdüanka gibi varoluşunu eskisinden daha anlamlı ve güçlü kılacaktır.
Öncelikler listesinde ortak değerlerin, yeni vizyon ve stratejilerin güncellenmesi, özümsenmesi ve kurumsallaşması hayati önemdedir.
İlk öncelik güven, birlik ve beraberliği tesis etmek olmalıdır. Ağızlarda sakız olan klişeden öte bir anlamı olmadığını gördüğümüz, “camianın ileri gelenleri”nin zor günde geri durup, ileri gelmediği görüldü. Bu palavrayı tamamen sonlandırmak için, bir kez daha istişare, müzakere ve katılım denenmeli, olmuyorsa umut listesinden de tamamen silinmelidir.
Türk futbolu ülke gelişimine paralel bir seyir izleseydi, bugüne kadar Türk kulüplerinin müzesinde en az beş tane uluslararası kupa yer alır, ya da final oynamış olurlardı.
Türkiye’yi ekonomik krize sokan çeteye karşı amansız bir mücadele veren ülkenin önemli bir değerinin üyelik müracaatını birkaç kez reddeden, işi düştüğü zaman bin bir özürle önünü ilikleyen akıl, ne kadar sağlıklı ve ne kadar ahlaki bir akıldır.
Beşiktaş’ın öncelikleri arasında bu hasta aklı teşhis ve tedavi etmek de vardır, olmalıdır…
Beşiktaş’ın baştan aşağıya check-up’tan geçip, yenilenmeye ihtiyacı var. Bu bir reorganizasyon süreci olduğu kadar bir renevasyon sürecidir de aynı zamanda.
Büyüme ve küçülmenin sınırları belirlenmiş, bir, üç, beş yıllık planları mevcut; ben değil, biz anlayışının hâkim kılındığı dünya gerçeklerine uygun bir sistem…
Futbolun Sokrat(es)ı Fernandes’in Türkiye’de kalmasının sağlanması ile stat konusunun acil çözüme kavuşturulmasının önemini söylemeğe gerek yok zaten…
Hükümetin en yetkili isimlerinin “stat konusu tamam” demelerine rağmen, zaman zaman duyulan aykırı seslere bir son vermenin zamanı olduğu kadar, Beşiktaş taraftarı ile hükümetin karşı karşıya gelmesinin de önüne geçilmesi gerekir.
Sevgili Başkan,
Gidişatla ilgili zaman zaman dertleştiğimiz de oldu, kızdığımız da, ama sevdamıza hiç küsmedik…
Bizler birer romantik mazoşist değiliz, bu kaos ortamında mutlaka Edirne’den öteye geçmenin sınırları ve imkânlarını sonuna kadar zorlamak da en kısa hedef olmalı, derhal yola koyulmalıyız.
Yol uzun ve zorlu…
Bir Sertab Erener şarkısındaki gibi “Bir çaresi bulunur elbet, bir uyuyup uyanmalı”. Beşiktaş için uykusuz geceler ve uyanma vaktidir…