‘Avrupa 2008’in ardından

Yaklaşık bir ay süren heyecan fırtınası hak eden takımın kupayı kaldırması ile sona erdi. Her uluslar arası organizasyon aza veya çok birtakım değişim ve değişiklikleri de içinde barındırıyor. Maçlar başlarken favori gösterilenlerin çoğu birinci turu dahi geçemeden evinin yolunu tuttu. Turnuvanın en büyük sansosyenel sonuçlarına imza atan Türkiye doğal olarak herkesin dikkat ve takdirine mazhar oldu.

Futbol olarak öne çıkanlar ise başta İspanya olmak üzere, Hollanda Rusya ve birazda Almanya oldu.

Bu turnuvada öne çıkan oyun modeli ‘Total Futbol ‘oldu. Klasik oyun kurgularına ve Yunanistan’ın geçen şampiyona da geliştirdiği anlayışa inat ,seyir zevki üst düzeyde ,dayanıklılık,akıl ve çabukluğu birleştiren bu modeli uygulayan takımlar turnuvanın da yıldızı oldular.

Bu modeli biraz da “birimiz hepimiz ,hepimiz birimiz için’ modeli olarak ta niteleyebiliriz. Güçlü orta saha, ofansif ve defansif yönü güçlü iki kanat adamı (iniesta ,Ramos ) ile İspanya her maçta rakiplerine sahayı dar etti. Dünya kupası eleme grubundaki en önemli rakibimiz olarak milli takım yöneticilerinin, İspanya’nın tüm maçlarının kasetlerini şimdiden incelemeye almalarında büyük faydalar olduğunu düşünüyorum. Şampiyona bitti, gerçekçi bir yaklaşımla neyi iyi, reyi eksik yaptığımızın analizini yapma zamanı.

KISA ÖZET

Rahatlıkla çıkmamız gereken grupta canımız zor kurtardık. Sonrasında da maalesef iyi bir hazırlık dönemi geçirmedik.İlginçtir ki 4 ve 7 Aralık 2007 tarihlerinde “milli takım nasıl final oynar’ başlığı ile görüşlerimi açıklamıştım. Bu yazıyı yazmadan önce; o tarihteki yazılanlara göz attığımda, Aralık ayından Haziran ayında yaşanacakları işaret ettiğimi görünce, kendim bile hayret ettim. (Merak eden olursa Yeni şafak arşivinden, yazarlar başlığı altında bu yazılara göz atabilirler.)

Gerçek favorisi olmayan ya da favorilerin birer birer evin yolunu tuttuğu organizasyonda ilginç sonuçlarla ilk dörde kalmamızı başarı addetmek mi doğru; yoksa muhtemel bir final ya da şampiyonluğu neden kaçırdığımızı analiz etmek mi?

Kendimizi nerde ve nasıl algıladığımızla ilgili bir durum bu. AB ülkeleri sadece ekonomik alanda değil, topyekun spor, sanat, siyaset gibi tüm alanlarda resesyon yaşıyor. Biz ise ekonomide ve diğer alanlarda gerçekten Avrupa’nın en güçlü yıldız adayıyız. 28 Haziran tarihli yazısında Sevgili Ersan Çelik’de; Bugün gazetesindeki yazısında ‘Tamam Başarı ama Fazla Abartıyoruz’başlığı ile durma çok güzel açıklık getiriyor. Sevinelim ama abartmayalım…

EĞRİSİ DOĞRUSU

Eğer doğru bir hazırlık ve kadro seçimi ile orada olsaydık. Bana göre Viyana’da finali biz oynuyor olurduk. Terim, bu turnuva boyunca eleştirildiği kadar, futbol hayatı boyunca eleştirilmemiştir. Sağlam ve formda oyuncular turnuvayı TV’den izlerken, sakat ve formsuz oyuncular kadroda gereksiz yer işgal ediyorlardı. Yarı final maçından önce bile, rakip takımın teknik direktörü Halil ve Yıldıray’ın olmamasını kendileri için büyük bir avantaj olduğunu belirtmeden geçemiyordu. Sözü uzatmamak için darbı mesel haline gelen diğer konulardan söz etmeye bile gerek yok.

Terim’i seçtiği ve seçmedikleri, oynattığı ve oynatmadıkları konusunda eleştiren sadece medya değildi. Yediden yetmişe Türkiye’de ve Avrupa’da herkes eleştirdi.

Fakat medyanın ahvalini ayrıca ele almak lazım. Emre’ye çakmak için basın tribününde taraftar arayanlar mı dersin, Fatih Terim’e sövgü düzerken, övgü yazanlar mı dersin,;çocuk oyun hamurundan bile daha çok yamulan Türk medyası, bir kez daha tükürdüğünü yalamak zorunda kalmıştır. Maç sonuçlarına göre yazmayan, yardımcı ve tamamlayıcı olmaya çalışan, azınlıktaki medya mensuplarının hakkını da teslim etmek lazım. Azınlık ta olsalar 70. dakikadan sonra yazılarını değiştirmediler. Özetlersek kupa ile dönebileceğimiz bir turnuvadan, kendi ihmalkârlıklarımız ve yanlışlarımız yüzünden tatlı, hoş ve güzel bir ‘avuntu ‘ ile döndük. Bu da bizim henüz yeterli ve yeterince büyük hedeflere odaklanmakta zorlandığımızı, “Küçük güzeldir ‘felsefesi ile devam ettiğimizi belgeliyor.

ELEŞTİRİ

Ülkemizde eleştiri kültürü yoktur. Tahammülsüzlük ve yıkıcılık vardır. Bu turnuva boyunca eksiklik ve hatalara ışık tutmaya çalışan medya mensupları azınlıkta kaldı. Fikri, olayı yorumlamaktan aciz, direkt olarak kişi ya da kurumu hedef alan çoğunluğun borusunun sesi daha fazla çıktı. Çek maçı sonrasında Emre’ye saldırmak için yanına yalancı şahit arayan basın mensuplarını görünce ‘bu kadarı da pes’ dedim.

ŞENOL GÜNEŞ liderliğindeki milli takımın kazanmış olduğu başarı, bazı Şenol Güneş muhalifleri tarafından küçümsense ve ‘kişiselleştirilmiş'(‘!)eleştiriler yapılsa da ,gerçek olan şu ki; o zamanki milli takımla bu takımın herhangi bir maçını alıp izlediğinizde ,hangisinin daha tutarlı,istikrarlı ve oyun sistemi olduğunu apaçık görürsünüz. Unutmayın ki; beğenseniz de beğenmeseniz de milli takımlar düzeyinde ilk ve en önemli tescilli başarımız hala bu üçüncülük.

Tarih finali İspanya-Almanya’nın oynadığını ve İspanya’nın şampiyonluğunu yazacaktır. Türkiye ise hafızalarda tatlı bir anı olarak yerini aldı. Buna da şükürler olsun…

Zamanla bu eksiğimizi de giderip, büyük düşünmeyi de öğreneceğiz. Alkışı hak eden herkese bir kez daha teşekkürler..